16 Mart 2013 Cumartesi

Zor gelmiyor mu sana da bu çelişkili yaşam?


"İstisnalar, kaideyi bozmaz" deriz sürekli. Ama hayatın her anlamında bunu nedense kullanmayız. Sebebi elbet ön yargı. Bakıyorsun da görmüyorsun. Böyle bir çelişkili yaşam, seni de yormuyor mu? Bir hayal kurdum bugün. Hani hep geyiğini yaparız da bir türlü uygulayamayız. Anadolu'nun o güzide tarih kokan yerlerini gezmek isteriz. Hasankeyf, Balıklı göl, Mardin ve sayılabilecek daha bir sürü yer. Urfa kebabı, Antep baklavaları nasıl da güzeldir değil mi? "Şurada bir Van kahvaltı yeri var, müthiş" dersin. Ama iş başka konulara gelince nasıl da 360 derece dönersin. O başkadır, bu başka çünkü. O kadar kötülerse yemekleri de pis değil midir bunların? Pis ... diye başlarsın çünkü cümlelerine. 

Belki gidemezdin de, istemez miydin okullarda seçmeli dersler olsun. Kim nereliyse orası dışında bir yer seçse kendine, öğrenciler küçük yaşta bilse başka başka yerlerin kültürlerini, örflerini, adetlerini. Turistler bile senden fazla bilir bu ülkenin yaşam tarzlarını. Ey insan dokunmaz mı bu hiç sana. Senin öğretmen gerekirken öğrenmeden yazık değil de ya nedir? Hayalim buydu aslında. Düşünmesi de güzel geldi. Ne bileyim öyle işte...

"Kadın'a şiddete hayır" da dersin, ama yapılan tüm zulümlere ses çıkartmazsın, korkarsın çünkü. Ya da daha da kötüsü, daha da acınası, "cennet anaların ayakları altındadır" dersin, çocuklarının anasını döversin. Gözünün yaşına da bakmazsın üstelik. Bir kere de değil. İşten mi çıkarıldın, çok mu içtin o gece, hayat mı zor. Yol arkadaşından çıkartırsın hırsını. Hani düzelmez de tüm bu şikayetlerin. Üstüne bir de kalp kırdığın ile kalırsın. Ne var ki o morluklar, birkaç güne geçer ya da her gün dövüyor isen zaten yeni yaralar açarsın diğer yara kapanmadan. Üzdüğün, yaraladığın yüreği düşünmezsin. Ama kız kardeşin, kocası tarafından dövülünce hiç düşünmeden vurursun bacanağını. Ah be adam, karından ne istersin. Seni bir ömür boyu 'eş' olarak seçti diye midir tüm hatası? Bu çelişkili yaşam seni de yormadı mı?

Kim bilir babası mı bu işe başlattı yoksa hayat mı anlamadan sürükledi. Hayat kadınlarına nedir bu öfken? Zorla mı seni o yerlere götürürler. "Hiç mi utanmıyorsun bu saatte bu kaldırımda olmaya?" dersin. Soru yanlış bir kere. "Zor gelmiyor mu, sen de yorulmadın mı?" desen daha insani olurdu sanki. Peki senin ne işin var o saatte orada? Daha sen kendinin ne yaptığını bilmez iken, bu soruyu sormak hadsizlik değil de ya nedir? 

Gündüz hakaret ettiğin kadını gece koynuna alırsın. Hiç de utanmazsın bu durumdan. Meraktan değil mi, ya da öylesine geçiyordun oradan. Hani ne gelirse başa meraktan gelirdi? O söz öyle kullanılmaz yalnız. Merak, güzel kullanırsan iyi bir şeydir. Öğrendiklerin ile vicdan sahibi bile olabilirsin. Bir de bakmışsın anlamaya çalışıyorsun, anlayışlı biri olmuşsun. İyi soru sorabilmeyi de becerirsen, zeki bile olabilirsin. Bu devirde zeki olmak kadar kolay hiçbir şey yok. Herkes beyninin tamamını kullanmıyor çünkü, onlar kullanamazken sana kolay 'zeki' sıfatını yakıştırırlar. Kendine yaptığın iyiliktir bu. 

Hem zaten sen eşcinsellere de katlanamıyorsun ki. Kadınına da erkeğine de dayanamıyorsun. İş de vermiyorsun, bu işi yapmak zorunda olmasına da çıldırıyorsun. Hele kadının eşcinselliğine hiç gelemiyorsun. Onlar da eşcinsel olursa siz ne yapacaksınız değil mi?

Gülmeyi seversin, kim sevmez ki. Gülümsemediğin bir gün, çöptür. O gün hiç yok yere ziyan olmuştur. Çingeneler, ne güzel insanlar değil mi? Sadece TV dizilerinde izlediğin insanlar. Pisler üstüne üstlük. Yediği çekirdeği yere atan, hatta konuşurken üstüne püskürten insanlar. İşin ilginci senin bu durumdan zevk alman, bu durumun senin gülümsemene sebep olması. Espri anlayışlarımızda bir sorun mu var? Ya da nasıl bir 'sanma' halidir ki, onların güllük gülistanlık yaşadığına inanıyorsun. Birkaç diziye nasıl da hemen inanıyorsun. İnanmayan kesim de, "çingene değil mi pis millet" diyor. Eminim onlara birçok imkân sunulmuştur zaten de onlar ısrarla, "hayır biz aynı odada pisliğin içinde yaşamaktan mutluyuz" diyordur. Her şeye rağmen düğünlerinde göbek attıkları için mi bu kibrin. Doğru sen ki, iki duyguyu "aşk acısı" zannedip, kendine dünyayı dar eden insansın, nereden anlayacaksın. Acı çekmeyi seven birinin bunu anlayabilmesi ne mümkün. "Çalıyorlar, çırpıyorlar" diyorsun, bu cümleden koca koca sıfatlar yakıştırıyorsun. Ben senin adına seviyorum halbuki. Demek hiç aç kalmamış zahir.

Bir gün kestirme olsun diye bir arkadaşım ile mahallelerinden geçecektik. Arkadaşım, "Ceyda ay geçmeyelim şu pis çingene mahallesinden" dedi. Biri de duymuş. "Korkma yemez seni çingeneler" dedi. Hakikaten de yemediler, arkadaşım da ben de yaşıyoruz hala. 

"Herkes kendi işini yapsın" diyorsun. Oyuncu, oyununu oynasın, öğrenci dersini çalışsın, karışmasın eylemlere filan, ev hanımı, hanımlığını bilsin, otursun oturduğu yerde, doktoru, avukatı, mühendisi görev tanımlarını yerine getirsin. Sonra meydanda karşılaştığın gösteri yapana adama da sen değil misin, "senini işin yok mu!" diyen. Eee o da işini yapıyor. Kırıcısın biliyor musun? Onun işi bu. "Çingeneler, hırsızlık yapıyor" deyip kızan sen, hırsızlık yapmayıp kendince işini yapana kızan yine sen. Yaratıcılığı mı dokundu sana yoksa çok mu farklı geldi. Senden olmayanı sevmezsin ya sen. Çok çelişkilisin be insan, yorulmadın mı sende..

Tüm bunların yanında en büyük çelişki ise, 'eleştirilmek'. Herkes her türlü eleştiriye açık. Ben pek göremedim nedense. En kötü, numara yapıyorsun ama içten içe nasıl sinirleniyorsun, ama iyi oynuyorsun, güzel bastırıyorsun öfkeni. Gözler yalan söylemez ya. Kim uydurduysa artık bunu da. Olur hiç öyle şey. Gözler kadar yalan söyleyebilen hangi organın var ki. Burnunla yalan söyleyeni hiç tanımadım ben. Belki benim algılarımda bir yanlışlık vardır bilemiyorum. Böyle olunca insan yanlışa da "yanlış" diyemiyor. Ekşiyor o surat hemen. "Aman" diyorsun, "kaldıramadı iki cümlemi." Halbuki doğruya gidebilirdi istese. 

Gerçekten zor gelmiyor mu bu çelişkili yaşam sana da. Bırak artık şu çelişkilerini. Bak farkında değilsin sen de yorgunsun. Artık ne sen yorul ne karşındakini yor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder