Ben bir kitap ayracıyım. Uzun yıllar oldu kitapların yaşam alanına dalalı. Biraz yaşlandım da haliyle. Birçok yazar ve kitap tanıdım. Bazılarının sayfaları sarı, biraz yıkık dökük, az yorgun. Bazıları ise o kadar yeniydi ki, sanki basıldığı gibi ilk ben tanışmıştım. Sadece yazar ve kitaplar değil aslında. Okuyucular da tanıdım.
İnsanlar ilginç, ama 'okuyan insan tipi' daha da ilginç. Yeni doğmuş bebeği sever gibi kitapların üstüne tek karalama yapmayan da var, kendinden bulduğu cümlelerin defalarca altını çizen de. Kimisi de şiir seviyor. Kaç yıl oldu bilmem ama tecrübelerime dayanarak söylüyorum, şiir kitaplarında pek karalamalar olmuyor.
Şiir bir bütün çünkü. Hangi cümlenin altını çizebilirsin ki? Anlatacağını ya iki satırda ya da bir sayfada veriyor zaten. Kitap ayracı olmak çok yorucu aslında. Sanki bir zaman tüneli var ve sürekli seyahat ediyorsun. Geçmişe, geleceğe, şu ana... Bir bakmışsın bir cinayetin içindesin, bir bakmışsın uzayda. Allah'tan bazıları yoğunluktan dolayı ya da okumayı pek sevmediğinden, yavaştı da ben de biraz kendimi dinleyebiliyordum.
Böyle bir nesne olmanın en kötü tarafı terk edilmek! Evet terk edilmek. Hepimiz bir şekilde terk ediliyoruz. Ya öksüz, yetim kalıyoruz ya da sevdiğimiz adam veya kadın bizi bırakıyor. Bir de dostlarımız, onlar da bir ömür yanınızda kalamayabiliyorlar. Ben bunları bilmem, nasıl oluyor, acısı nasıldır anlamam. Beni kitaplar terk eder. Ama şaşırmazsınız, yani, "hiç beklemiyordum" diyemezsiniz. Bilirsiniz çünkü, sayfanın son 5 yaprağıdır ve senin görevin bitecektir. Sonra başka bir kitabın yaşamına konuk olursun. Ardından başka bir kitap daha derken alışırsın bir yerden sonra bu duruma. Madem ben bir eşyayım ve insanlar beni kullanmak amaçlı alıyorlar, bu durumdan üzülmek yerine 'ne öğrensem kâr' diye bakıyorum.
İlginç bilgiler edinebiliyorsunuz. Herkes şiir, roman okumuyor ki. Elbette onlarda da farklı şeyler yazıyor ama mesela geçen bir ansiklopedinin misafiri oldum. Sanırım sahibi bir akademisyen. Bir sayfada 1 saat kalabiliyor. Herhalde en uzun ömürlü o adamın ansiklopedisinde yaşamışımdır. En uzun dönemliydi evet ama biraz sıkıcıydı.
Bir sayfada günlerce kalabiliyordum. İlginç de değildi üstelik. Fakat bir romana konuk olduğumda enteresan bir olay yaşamıştım. Daha doğrusu olayda pek de bir şey yok da hep kitapların arasında yaşamaya alıştığım için 'zorlanmadım' diyemem.
20'li yaşlarında bir kız, aşk romanı almış. Gayet seri okuyordu, ben de kendimce bu kitaba çok bağlanmadım. Belli çünkü, ayrılacağım yakın zamanda. Sonra bir gün ağlamaya başladı ve kitabın tüm sayfalarını yırttı. Bana dokunmadı lakin bir masanın üzerinde haftalarca yaşadım. Kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. İnsan depresyona da giriyor. Kimseyle konuşmuyorsun, etmiyorsun. Hatta abartı gibi görünecek ama bir ara korkmaya başlamıştım. Artık kızın başına ne geldiyse uzun süre kitap almadı eline. Eee dedim burada çürüyüp gideceğim sonra da 'işe yaramaz' olarak görünüp çöpe atılacağım.
Bir yaz günüydü ve günün bittiğini haber veren güneş batmak üzereydi. Hava kararmaya başlamıştı. Havanın geç kararması, o anda benim için iyi bir şeydi. Zaman geçmek nedir bilmez iken karanlık beni daha da ürkütüyordu. Nitekim geç de olsa hava kararıyordu. Tam ürkmeye başlamıştım ki, küçük hanımın geldiğini duydum. 'Gözlerime inanamamak' tam da böyle bir şeydi galiba. (bu cümleye kitaplarda çok rastlarsınız) Kalınca bir kitapla gelmişti eve. Yok ansiklopedi filan değildi bu. Anlattığım akademisyen sayesinde o kadar iyi tanımıştım ki onu, yok hayır bu o değildi.
Okumaya başladı, bir yandan da klasik müzik dinliyordu. "Uykusu gelse de ne okuduğunu anlayabilsem" diyordum. Derken esnemeye başladı. Evet, "unutulmuş muyumdur?" diye korkmadım da değil ama masada beni fark edince hemen kitabının içine yarın devam etmek üzere sakladı. Hımmm, psikoloji kitabı bu. Zaten bu kız tedavi mi ne görüyordu.
Kendisine iyi gelsin diye aldı bu bunu o demek. "Büyük düşünme" diye bir başlık vardı. "Başımıza iyiliklerin geleceğine inanırsak gerçekten de küçük iyilikler yaşarız. Çünkü kendimiz için kabullendiğimizi deneyimleriz. İşleri ters gitti mi içimizde, çevremizde, her yerde mevcut güce inanmak gerekir" diyordu.
Siz insanlar, iyi ki 'insan' değilim. Yaşamadan okuya okuya hayatı anlama lüksüne sahibim. İstesem de yaşayamam zaten. Aslında düşündüm de ben neden kullanıyormuşum? Şükretmeliyim sanırım halime. Bu kadar bilgi, bu kadar yaşam, bu kadar acı... Yok ben almayayım, nesne olmak güzel, sıradan olmak daha da güzel.
Bilgi, yaşam, acı dedim ama yazarları da tanıdım. Çeşit çeşit insanlar, her biri kendi acısını yazmış. Ne çok şey anlatmışlar, ne çok yalnız kalmışlar.
Hepiniz bir şeyler yaşamışsınız. Ama o kadar çok şey okudum ki emin ol yalnız değilsin. Herkes kıyısından köşesinden kırık. Ailen, dostun, sevgilin, eşin, arkadaşın her kimse uzağında olan, bu sana sessizlik getirir. Oysa sen de sarılmayı özlemedin mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder