Aşkı yaşamadan insan kendini tanıdığını iddia etmemeli. Anna Karenina, insana, özellikle de bir kadına bunu hatırlatıyor. Eşinden, asla vazgeçemeyeceği çocuğundan ve gururundan geçiyor. 18 yaşında evlenen Karenina, bir yolculuğu esnasında tanıştığı genç subay Vronsky'e aşık olur. Bundan sonra hayatı artık kontrolden çıkmıştır. Aşk, beraberinde "körleşme"yi de beraberinde getirir.
Karenina, öylesine aşıktır ki, kocasının "oğlun var" uyarısına karşın, "aşık olunca beni anlayacaktır" yanıtı verebilmektedir. Aşk, tutku, gurur ve kıskançlık gibi duyguların işlendiği film, Tolstoy'un ölümsüz romanından uyarlanmıştır. İlk başta başını döndüren tutkulu aşk, Karenina'nın ruhuna iyi gelir. Uzun zamandır unuttuğu hisler, ona kadın olduğunu, gençliğini hatırlatır.
Vronsky da aşıktır aslında güzel Karenina'ya. Evli bir kadına aşık olmanın zorluklarını ailesine rağmen kabul eder. Öyle ki, "Ben sana huzur veremem, benim için huzur yok artık. Ya hüsran ya da sevinçlerin en büyüğü" sözleriyle anlatır, Karenina'ya duyduğu tutkuyu. Vronsky'ın abisi, "Evlilik, yükünü sırtına koyar. Merdiveni tırmanırken ellerinin boş durmasını sağlar. Evli bir kadınla ilişkiye girmek ise yükünü kollarında taşımaktır" uyarısına karşın, omuzlamayı kabul eder bu aşkın yükünü. Fakat Vronsky, Karenina kadar tutkulu değildir, ya yaşından ya korkundan, aşkın yükü ağır gelmeye başlar. Bu Karenina'da çift kişilik yaşanan aşkın tek başına sahiplenmesine neden olur. Öyle aşıktır ki Karenina, yorulmaz ama kırılır, incinir, acizleşir.
Gitmek istiyor, Karenina. "Neden izin vermiyorsun?" diyor, Vronsky'e. "Aşkta neden olmaz" diyor, Vronsky. Nedeni bilinmeyen bir yola giriyorlar beraber. Karenina'nin cesareti, bir süre sonra aldırmazlığa dönüşüyor. Artık hakkında konuşulanların canının yakmasına rağmen "metresiyim" diyebiliyor kocasına. Aşkların sonu hep kötü biter. O yüzden sadece 'sevin' denir, bundan kimseye zarar gelmez. Anna Karenina filmi, sonu kötü biten, bedelinin tek başına ödendiği tutkulu ve güçlü bir aşkı anlatıyor.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder