1 Mart 2016 Salı

Elif'e

Bugün 7 yaşına bastım, herkese günaydın. Özellikle de bulutlara günaydın. Çok seviyorum onları. Bazen hava sisli oluyor, o zaman göremesem de hissediyorum orada olduklarını. Önceden sisli havalardan çok korkardım. Sonra anneannem dedi ki; "Annen sisli havaları çok severdi. Hava ne zaman sisli olsa, basardı gaza dolanır dururdu. En iyi yapabildiği şey buydu zaten." 

Annem sevince ben de sevmeye karar verdim. Ama beni ondan alan da bu sisli havalar değil miydi? Annem öyle bir havada kaza yapmış çünkü. Hiçbir şey görememiş, kaza yapmış ve ölmüş. Ben arabanın içinde değilmişim o zaman. Bir keresinde keşke ben de annemle ölseydim diye ağlamıştım. 

Anneannem, "Eğer sen de ölmüş olsaydın ben de hayatta kalmazdım. Sen beni dünyaya bağlıyorsun." dedi. Sonra bu isyanımdan da vazgeçtim. Çünkü anneannem benim sayemde yaşıyordu. 7 yaşındaki bir çocuk için büyük bir sorumluluk bu. Ama olsun benim de tek sevdiğim yetişkin insan o. Yetişkinleri gerçekten sevmiyorum. 

Özellikle de anneannemin arkadaşlarını. 'Ahretliğim' dedi bir kadın var, kocaman gözlükleri var böyle, geceleri hep rüyama giriyor, çok korkuyorum. Her geldiğinde şekerler getiriyor bana. Ben şeker sevmem ki... Dişlerim çürür o zaman. Annemin de dişleri bembeyazmış hem. Yaşasaydı kesin kızardı bana. Babamı hiç hatırlamıyorum. Anneannem de hatırlamıyor gerçi. Hiç sevmezmiş onu. 

Öyle bir adamdan benim gibi güzel bir kız nasıl çıkmışmış. Biraz üzüldüm böyle konuşmasına. Ben babamı çok merak ediyorum. Mahalleden arkadaşların babalarını görüyorum, özeniyorum biraz. Kıskanıyorum da sanki. Hepsi birbirine benziyor. Sakallı, esmer ve kocaman göbekleri olan adamlar. 

Uzaktan bakınca korkuyorsun ama yanına gelince bir güleç suratları var görcen. İnsanın içini ısıtıyor. Muhammed amca var mesela. İş çıkışı ne zaman oğluna bir şey alsa bana da alıyor. Bir keresinde anneannemle çarşıya çıkmıştık. Mağazanın birinde öyle güzel bir bebek vardı ki, çok güzeldi böyle. Sayıların hepsini bilmiyorum. 

1000'e kadar sayabiliyorum şimdilik. Orada ne kadar olduğunu anlayamadım ama pahalı galiba. Ses etmedim ondan. Üzülür anneannem hemen. İşte bana o bebekten almış sanki bilirmiş gibi. Anneanneme anlattım. "Aslında biliyor musun ben bunu çarşıda görmüştüm. Sana diyemedim çok paralıdır diye." 

Hemen ağladı, hep ağlıyor anneannem. O ağlayınca üzülüyorum hep, gözyaşlarını siliyorum. "Nesi zordu be evladım, ne derdin vardı" deyip deyip ağlıyordu. Sormak istedim, anlamam diye soramadım bir türlü. Ama artık 7 yaşında genç bir kız oldum. Her şeyi benim de bilmeye hakkım var.

- Anneanne seninle bir şey konuşmam lazım.

- Doğum gününü unutmadım kuzum merak etme. Sana çok güzel bir pasta yapacağım.

- Anneminki kadar güzel olacak mı?

Bizim bir pastanemiz var. Dememiştim değil mi? Annem açmış burayı. Aşçılık okulundan mezun olmuş. Mezun olur olmaz da pastane açmış dedem. Annem yemek yapmayı sevmiyormuş ama çok değişik pastalar yaparmış. 

O zaman herkes buraya gelirmiş. Annem ölünce anneannem de pek pasta işlerinden anlamayınca eskisi gibi kimse gelmez olmuş. Sadece kek kurabiye filan yapıyoruz. İşte sabahları ekmek, simit, poğaça filan. Ama anneannem de çok güzel ekmek yapıyor. Ben en çok zeytinlisini seviyorum. İkiye bölüp içine salça sürüyorum öyle güzel oluyor ki anlatamam.

- Evet ondan bile güzel yaparım ben. 

- Oley. Ama ben seninle onu konuşmayacaktım. 

- Hediyen de hazır meraklanma sen.

- Yok, o da değil.

- Ne oldu benim kuzuma. Anlat hele.

- Sen neden hep annemi düşünce "Nesi zordu be evladım" diye ağlıyorsun? Neymiş zor olan?

- Bilsem...

- Yalan söylüyorsun.

- Bir gün yetişkin bir kadın olunca hepsini anlatacağım sana.

- 7 yaşındayım artık ben. Okula başlayacağım iki hafta sonra. Anlat bilmek istiyorum. Herkes annemi soracak bana. Ben ise onun hakkında azıcık şey biliyorum.

- O zaman bir oyun oynayalım seninle. Sen sor ben yanıtlayayım. Yalnızca beş tane soru sorabilirsin. Gerisini de 18 yaşına bastığında anlatacağım söz.

- Hımm.... Peki. İlk sorum, annem hep sisli havalarda yola çıkarmış ya. O gün çok mu hızlı gitmiş?

- Evet. Biraz içkiliydi kuzum. Hangi ara evden çıktı da gitti göremedim bile.

- İkinci sorum, neden içmiş ki o kadar?

- Baban başkasına aşık olmuş. Onunla evlenecekmiş.

- Kimle?

- Bu üç oldu. İki hakkında kaldı ona göre sor. Elifim, senin bir tane daha teyzen var. Sen tek Aslı teyzeni biliyorsun. Bir de Nilgün teyzen var senin. İşte hayat... Ona aşık olmuş.

- Nilgün diye bir tane daha mı teyzem var benim? Aaaa. Peki o da babama aşık olmuş mu?

- Evet. Evlendiler zaten. Deden evlatlıktan reddetti. Evlendiklerinde annen ölmüştü zaten. En azından kırkı çıkana kadar bekleselerdi. İnsan bazen... hayal ettiği gibi bir çocuk yetiştiremeyebiliyor. Belkide tüm hata benimdi. 

Nilgün ile daha fazla ilgilenmeliydim. Çok akıllı bir çocuktu. Üniversitedeyken erasmusu kazandı. Yani başka ülkede okuma hakkını elde etti. Son senesiydi zaten. Okuduğu sırada iş de buldu orada. "Anne ben burada kalacağım" dedi. 

Tüm çocuklarımın kararına saygı duyardım ben. Bir şey demedim. Birini bulup evlenmiş. Hiç haberimiz olmadı. Ta ki kocası öldürene kadar dövene değin. Geldi bir gün, 15 gündür hastanedeymiş. 

Ne bilelim biz, pek arayıp sormazdı ki. Ben çok arardım ama her zaman açmazdı. Açtığında da kısa konuşurdu. Annenle hiç arası yoktu. Pek sevmezdi onu. Ki annen okutmuştur onu. Ama işte.... Şimdi son sorunu alalım küçük hanım.

- Babam nerede? Bana ondan hiç bahsetmedin.

- Annenin cenazesinde gördüm en son onu. Deden el alem filan demedi milletin içinde öldürene kadar dövdü. Zor ayırdık. Sonra Nilgün teyzenle evlenmiş zaten. Evlendiklerinden 3 ay sonra haberi geldi. Kanserden ölmüş. Bir de mektup bırakmış. Aslında konuşmamızın başında 18 yaşına gelince sana anlatacağımı söyleyecektim ama... Madem konu açıldı. Dur getireyim sana mektubunu. Sana yazmış.

- Şimdi mi okumam gerekiyor.

- Kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman oku. Bu sana ait. 

- Anneanne odama çıkabilir miyim?

- Elbette.

- Pastam hazır mı peki?

- Hazır kuzum.

- Tamam. 

Eğer şimdi açmazsam bir daha hiç açamam. Hayallerimde babamı çok güzel yarattım ben. Ya kötü bir şey yazıyorsa? Sanırım şimdi gerçekten olgun bir olma zamanım geldi. Şu an okumazsam hep korkak olurum. Bir daha gerçek olan hiçbir şeyi öğrenmek istemem, koşarım gerçek görünce. Bence 1000'e kadar saymalıyım. 1, 2, 3, 4, 5, 6...

"Elif'e,

Canım kızım, bu mektubun eline geçmesini her şeyden çok istiyorum. Yaşın kaç olur okuyunca bilmiyorum ama beni anlamanı umuyorum. Sana ve annene yaptığım kötülük ne bu dünyada rahat ettirdi ne de öbür dünyada yakamı bırakacak. Büyük bir günah benimki. Yalnızca günün birinde affetmeni diliyorum. 

Baban çok büyük bir kötülük yaptı. Büyüyünce aşkın ne demek olduğunu anlayacaksın. İnsanı nasıl kör ettiğini, evladını, karısını gözünü kırpmadan ezip de geçtiğini, aklını başından nasıl aldığını eğer gerçekten aşık olursan anlayacaksın. Baban da aşık oldu. Sakın aşık olmaktan korkma. Ölmeden önce muhakkak bu duyguyu tatmalısın. 

Biten bir şey olduğunu öncelikle bilmeni isterim. İnsanı çok da üzer. Ama öldürmüyor, yarasıyla ölene dek yaşıyorsun yalnızca. Benim için durum daha da kötüydü. Olmadık bir zamanda en olmaması gereken insana aşık olmuştum çünkü. Onun da beni çok sevdiğini sandım. 

Halbuki öyle değilmiş. Yaşadıklarımı ayrıntılarıyla bilmeni istemem. Bu kadarını öğrenmen kafi. Onca şeyden sonra bir pişmanlık mektubu tam olarak neyi telafi edebilir emin değilim. Sanırım ben sadece şansımı deniyorum. Aslında yüz yüze anlatmak isterdim sana. Bu kadar olandan sonra insanda yüz de kalmıyor haliyle. 

Anneni de çok sevmiştim. Sakın bunu yanlış anlama. Ama işte bazen işler yolunda gitmiyor kızım, bir şeyler bitiyor. Bunu zamanla öğreneceksin. Herkesin başına gelen şey hemen hemen aynı. Bu yaşadıklarım başkalarının da başına gelmiş olabilir. Bazıları daha insafsız olabiliyor ya da mantıklı düşünüp aşkın önüne geçebiliyor. İçine atıp derinlerde saklıyor. 

Sırf çocuğunu babasız bırakmamak ya da bir zamanlar söz verdiği kadını yüz üstü bırakmamak adına. Benim karakterim zayıfmış demek ki. Aklım başıma o kadar çok sonradan geldi ki, geriye dönüp baktığımda her şeyi paramparça etmiştim. Darmadağın ettiğim annenin yüreği bile yoktu artık. 

Sen de kırılacak ve kıracaksın. Bu insan olmanın en kötü tarafı. Vicdan muhasebesi gibi algılama ama kırıldığın kırdığından daha fazla olsun. Yaşar Kemal okuyacak mısın bir gün bilmiyorum ama okumanı tavsiye ederim. 

"İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri. İşte oraya değmemeli..." diyor usta. Öyle işte, bunu aklından çıkarma sakın. Yakın bir zamanda bu dünyadan göç edip gideceğim. Sana babalık yapamadım. Umarım senin iyi yürekli bir kocan olur, evladına görmediğin babalığı yapar. Annene ve sana yaptıklarımı size yapmaz. Tek temennim bu. Bunca yaşadığın şeyi sana unutturur. 

Her şeye rağmen seni seven baban..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder