31 Ocak 2016 Pazar

Aklımın En Ücra Köşesi

Tanıdığım herkes gitmek istiyor bu ülkeden. Kendisiyle çelişen bir sürü insan dinliyorum. Yaşanılan olaylardan rahatsız olanlar, unutmamak için kendini zorluyor. Susmak istemiyor kimse. Haksızın yanında olmak, dünyayı değiştirmeye çabalamak ve bunu bir yığın insan grubuyla sağlamak istiyorlar. Ancak biraz içince az da karanlık basınca hepsinin dilinde bir kaçma telaşı. 

Anlam veremiyorum, genel bir mutsuzluk hakim üzerilerinde. Hayatlarından bunalmışlar, dünün aynısını yaşamak insanları bunalıma sürüklüyor. Bir de "bir şeyler yapmam" lazım diyenler var. Kafalarında pek çok şey ama uygulamaya gelince eksikleri bir türlü tamamlayamayanlar. Bu eksik kısım da genellikle maddiyat oluyor. Onları da anlıyorum, ben ise gelecek gemimi bekliyorum. Geçen gittim oturdum bir banka, önümde deniz. Gece ama pırıl pırıl böyle. 

Hiç üşenmeden evden Starbucks termos bardağımı da yanıma aldım. İçinde salebim sıcak sıcak gemimi bekliyorum. Hava ayaz mı ayaz şarkıdaki gibi. Pek film karesi gibi değil halim. Malum elimde Starbucks bardağı olmazdı herhalde. Öyle bir dalmışım ki manzaraya içimde bir savaş gazisi var sanki. Yaşadığı kötü dönemleri hatırlıyor, ölen arkadaşlarına ağlayıp duruyor. Sonra bir anne çıkıyor içimden. 

Oğlunu özlemiş, senelerdir 2-3 ayda bir sadece telefondan sesini duyabilen bir hasret. Yanına gitmek istiyor da oğlu bir kere "gel" dememiş diye içerleniyor, diyemiyor da. "Rahatsız etmeyeyim şimdi, huzuru yerinde olsun da." Ardından bir abla yeşeriyor içimde. Yıllardır kardeşiyle konuşmayan bir abla. İnadım inat demiş, sebebini bile hatırlamadığı nedenden ötürü içinde kızgınlık, merak böyle karışık duygular içerisinde. En sonunda ufacık bir kız çocuğu nüfus ediyor bünyeme. 

Sevdiği çocuk saçını çekmiş diye ağlıyor. İçini çeke çeke böyle. Henüz o yaşlarda saç çekmenin "ben de seni seviyorum" demek olduğunu bilmiyor. Annesi sokuluyor yanına, saçlarını okşuyor. Aşkın, sevginin ne demek olduğunu anlatacak oluyor, sesini çıkartamıyor. Küçük daha diyor kendi kendine. Şimdi bir başlarsa konuşmaya onun da anıları canlanacak, çocuk ki karşındaki anlar mı onun gençliğini? Annesinin aklına 18'inde sevdiği çocuk geliyor. 

Zihninde hep bembeyaz, subay ya ne severdi subayları. Deniz subayına hastaydı o zamane kızları. Annelerin babaların rütbeli birine kızlarını veremeyecekler diye ödleri kopardı. Sahi ne olmuştu o subaya? Dün gibi aklındaydı da işte... Düşünür gibi yaptı kendi kendine. Yediremedi çünkü yine kendine. 10 yıldır evlisin, ne iyi adamdır senin kocan, bir de kızın var bal gibi. Şimdi deniz subayı da nereden çıktı?

İşte ne zaman deniz görse aklına geliyor namussuz. Aslında öyle namussuz filan da değil. Adam geleceğim dedi, o bekledi, o da gelmedi. Bu kadar... Söz vermişti ama diye başladı ağlamaya ufacık kızının yanında. Hemen sildi gözyaşlarını. Şimdi çocuktur, gider babasına söyler. Eee çocuktan al haberi lafına da bakarsak, olacak iş değil şimdi. Tüm bu insanların ardından ben geçiyorum benim içimden. İçim üşüyor, salebimden bir yudum daha alıyorum. 

Sarhoşun teki geçiyor önümden, bağıra bağıra Orhan Gencebay'dan bir şarkı söylüyor. Önce korkuyorum, sonra zararsız olduğunu anlayınca kulak kesiliyorum; "Beni böyle sev seveceksen, olduğum gibi göreceksen. Girme ömrüme girme gönlüme ne dertliymiş bu diyeceksen." Bir gülme geliyor, salebimden bir yudum daha alıyorum. Yavaş içiyorum hemen bitmesin diye, hava soğuk üşüdüm ben. Yanıma biri yaklaşıyor. Gelmeden ağzından çıkan dumanı görüyorum.

- Bu saatte deniz kenarında Starbucks bardağı ile hüzünlü bir kadın... Hımm hiç olmamış. Kahve mi o?

- Hayır salep. Bir şeyleri oldurmak için burada değilim zaten.

- Elindeki bira olsa zihnimdeki kare tam otururdu.

- Evden çıkarken ya yanıma birisi gelirse, ya benim bu manzaramdan memnun kalmazsa diye hiç düşünmedim. Kusura bakma.

- Peki tamam kızma hemen. Neden buradasın? Seni buraya getiren derdin ne?

- Sa-na-neeee

- Zaten bana ne de ne bileyim anlatırsan belkide yardımcı olabilirim diye düşündüm.

- Denizin kokusunu almak için insanın bir derdi olması gerekmez. Ben gemimi bekliyorum yalnızca. Gelmedi henüz, sanırım gelmeyecek de ama biraz daha bekleyeceğim.

- Herkesin doyduğu bir çıkma ekmek, senin de öyle. O gemi gelmez, "O gemi bir gün gelecek!" diye ümitlenme. Her gün aynı göz haliyle hepimiz aynı sabaha uyanıyoruz. 

- Herkesin başına gelen şey aynı mı?

- Bence değil. Net bir hüzün sevme durumumuz var ama aynı şey olduğunu düşünmüyorum. Mesela benim bir arkadaşım vardı. Bir gün aferdersin öküz gibi içmişiz. Çocukluğum geldi aklıma. Bir gün babam annemi öyle bir dövmüş ki yani belgesellerdeki hayvanlar bu kadar vahşi değil. Hani orada bir "doğanın tabiatı bu durumu var. 

Bizim evdeki hal hangi dünyanın ederi bilemedim. Ne dedi biliyor musun? Herkesin çocukluğunda bu var dedi, keşke bende bu kadar klişe şeyler yaşasam. Zor ama yaşasaydım dedi. Şaşırdım. Oğlum manyak mısın sen kim ister babası anasını dövsün. "Hayır öyle değil" dedi. Babası dünyanın en zayıf karakterli en pasif insanıymış. 

"Hiç baba olarak göremedim" dedi. Annesi opsesif bir tip. Bencilin takıntılının teki. Kendi hayatından ve takıntılarından başka bir şey düşünmeyen biri. Mümkün olduğunca görüşmüyorlarmış. Çok üzüldüm haline. Öyle yani bence bir değil.

Gel hadi boş ver şu gemiyi. Böyle beklersen gelmez ki. Beklersen hiçbir şey gelmez. Hem beklemeden gelirse emin ol gerçek mutluluğu o zaman tadacaksın. Kapının çaldığını düşün kimin geleceğini bile bile açmak mı seni mutlu eder yoksa ummadığın ama sevdiğin birinin kapıda belirmesi mi seni sevindirir?

- Sevdiğim biriyse o olduğunu bilsem de güzel.

- Arada bir fark var, inan o kadar net bir çizgi var ki. İnce bir çizgi de değil. Müzik dinlemeye gidelim mi?

- Şu an o modda değilim.

- Eee tamam işte süper. Hadi gidiyoruz.

- Şimdi sadece müziği dinle. Bak bu biralar da benden, kıymetimi bil.

- Sağ ol, garip oldu bu akşam.

- Hişşt müziği dinle.

"Mavi renkler var tuval üstünde 
Neyi boyasam hep hüzün içinde 
Solmaya yüz tutmuş çizgilerde 
Bir bilmece var 
Ardına gizlenmiş 
Sorular sorulmuş 

Biz kendimizi 
Hep düşünmekten 
Uçuk bedenlerde 
Hep yanılmaktan 
Biz kendimizi 
Kaybettik 

Derin izler var tuval üstünde 
Neye el atsam geçmiş hep peşimde 
Aklımın en ücra köşesinde 
Bir bilmece var 
Ardına gizlenmiş 
Sorular sorulmuş 

Biz kendimizi 
Hep düşünmekten 
Uçuk bedenlerde 
Hep yanılmaktan 
Biz kendimizi 
Kaybettik 

Ardına gizlenmiş 
Sorular sorulmuş 

Biz kendimizi 
Hep düşünmekten 
Uçuk bedenlerde 
Hep yanılmaktan 
Biz kendimizi 
Kaybettik"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder