23 Ocak 2016 Cumartesi

Dümensiz Gemiye Binenler Bilir

15 saattir uyuyorum. Kalkıyorum su içiyorum tekrar yatıyorum. Bir sağa bir sola dönüyorum dalıyorum. Rüya görmek istiyorum diyorum ama yok ne mümkün. Ölü gibi kapanıyor gözlerim. Ayağa kalkmak istiyorum, yollara çıkmak istiyorum. 

Yollar arttıkça yolsuzlaşmak istiyorum. Bıktım bezmişlerden hüzünlerinden her lafa bir cevabı olan insanlardan. "Bırakın lan bırakın işte, ben bunu yanlış bilmek istiyorum!..." diyemiyorum tabi. "Hı... öylemiymiş... Peki.." Biri var, tam hayatımda mı değil mi emin olamıyorum ama köşede duruyor, arada yanımda oluyor bazen hiç haber alamıyorum. O da çok mutsuz. Karşımda duruyor, ama yanımda değil başka başka yerlerde. Kafasında bir sürü soru yine de çağırmış beni yanına. 

"Ben eskiden çok mutluydum biliyor musun" diyor. "Nereden bileceğim daha kaç gün olmuş seni tanıyalı" diyemiyorum yine. "Hı... Anlıyorum." diye yanıt veriyorum. Anladığımdan da değil. Hadi seni eve bırakayım diyor. "Peki" diyorum yine. Ne çok peki diyorum bu aralar. Hiç sevmiyorum bu lafı. Ne peki? Peki ne? Az karakterin olsun, kalacağım sen git de mesela. Çünkü kalmak istiyordum. O arabasını otoparkta almaya gittiğinde dışarı çıkıyorum ben de. 

Bir köpek duruyor kafenin önünde. Hava buz gibi ama öyle güzel uyuyor ki, rüya gördüğüne yemin edebilirim. Başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum, sanki gökyüzüne bakmak için başka bir hareket varmış gibi. Tabi yukarı kaldıracaksın işte öykü ya uzatıyorum lafı. Minik minik kar taneleri kirpiklerimin üzerinde konduğu gibi eriyorlar. İçtiğim sigaranın dumanıyla soğuktan kaynaklı o nefesimden çıkan buhar birbirine giriyor. 

Ağzımdan çıkan dumana bakıyorum. Hangisi sigaramın dumanı hangisi soğuk hava dalgası çözmeye çalışıyorum. Köpeğe bakıyorum tekrar, diğer yanına dönmüş mışıl mışıl uyuyor aynı sevimlilikte. Keşke ezan okunsa şimdi ya da ağıt okusa birisi, böyle yanık yanık. Yanımda Yaşar Kemal olsa, ben anlatsam o dinlese. Yahut İranlı bir müzisyen olsam, şu köşede bir mekanda her gün insanlara müzik yoluyla ulaşsam, bir şeyler anlatmaya çalışsam. Ya da dans etsem, flemenko oynasam. Biraz söylesem biraz dans etsem. 

Böyle düşlerin içinde kaybolurken bir taksi durdu önümde. Artık eve gitsem iyi olacak. Eve gider gitmez hemen bilgisayarımı açıyorum, canım ud sesi dinlemek istiyor. Gecenin ışıkları odamı aydınlatıyordu yeterince loş ışığı severim. Lambayı açmadan bir kadeh şarap açıp yere uzanıyorum. Zemin buz gibi. Sırtımda biri bıçak dayamış gibi hissediyorum. 

Keşke dayasa da ölsem artık. Hayatın bana yüklediği sorumluluklardan öylesine bunalmışım ki, bu ara ya rüya rüya görmek istiyorum ya da film izlemek istiyorum. Gerçek hayattan kopmak istiyorum anlıyor musun? İnsanlarla konuşmak istemiyorum çünkü onları sevmiyorum. 

Böyle yapınca kendime inanılmaz riyakar geliyorum. Hepsinin yarısından azını seviyorum. O kalan kısmını da yeterince tanımadığımı varsaysak, çeyreğine filan katlanabilirim galiba. Telefonum çalıyor. Hah ilk defa çaldı bugün. Salih bu, neler söyleyebileceğini az çok tahmin etsem de yine de açıyorum.

- Efendim Salih

- Nasıl Sema

- İdare eder, sen?

- Ben pek iyi değilim. Üzerimde tarifi zor bir mutsuzluk var.

Niye böyle romanın baş kahramanı gibi konuşuyor anlamıyorum. "Tarifi zor mutsuzluk nedir" yahu.

- Yetişkin hayatı işte. Olur öyle arada. Mutluluk, hüzün, soğuk, sıcak, ölüm, doğum. Bunlar yaşamın gerçekleri. Sadece biriyle hayatını sürdüremezsin. İnsanlar bunu kaldıramaz ama kaldıramadığı gibi sürekli şikayet ederler. 

- Ben eskiden çok mutluydum Sema.

- Sana öyle geliyor. Çok mutlu insan olmaz, onun belli bir süresi vardır. Belkide dediğin gibi çok mutlu olabilirsin ama miladı dolmuş demek. Biraz da mutsuz ol, mutluluğun kıymetini anla. Hem çok mutlu olmak bence gerizekalılık. Bu yetişkin hayatın bir parçası değil. Bu dünya düzeninde çok mutlu olarak güçlü kalamazsın, yaşamını sürdüremezsin.

- Haklısın sanırım. Toparlanmam lazım ve bu süreçte sana da umut vermek istemiyorum. Seni de kendimle beraber mutsuz edip yıpratmak istemiyorum. Senden ricam bana biraz anlayış göstermen.

Zaten benim yaşamım adeta bir The Wolf of Wall Street. Uzun süredir kafamı kemiren ben sende var mıyım yok muyum derken yok olduğumu anlıyordum artık. Herkesin zihnimde silik silik olduğunu düşünürsek birinde var olmayı isteme çabası da ayrı bir bencillik.

- Sen iyi ol da gerisi mühim değil. Kendine iyi bak, hoşça kal.

- Hoşça kal

Sesini açıyorum şarkının, Neyzen Tevfik'in şiirinden ne güzel yapmışlar;

"Hakikat çıkmazı şu kahpe dünya, 
bu çok kısa yoldan dönenler bilir, 
bu yolun sırrıdır fırsatlar, sevda, 
tutuşup parlayıp sönenler bilir. 

aldana aldana gevredi dinim; 
kalmadı düşmana, feleğe kinim; 
doğruyu söylersem çarpar yeminim; 
bu cengi, pusuya sinenler bilir. 

durma sor halini, hastanın, sağın; 
tabii solacak gülleri bağın; 
hayatın içini, kara toprağın 
üstünden altına inenler bilir. 

geniştir, ölçülemez hayalin çölü; 
karşımda her diri söylenen ölü; 
çok güçtür geçmesi bu sakar gölü; 
dümensiz gemiye binenler bilir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder