29 Ocak 2013 Salı
Ben Tercih Etmedim
Çekirdek bir aileye sahiptik. Anne, baba, ağabeyim ve ben. Çok mutlu sayılmazdık ama huzurluyduk. Babam emekli memur, annem ev hanımı, ağabeyim de askerden yeni gelmiş iş arayan biriydi. Ağabeyim, benim gibi değildi. Hani hep olur ya, iki kardeş farklıdır. Ben ne kadar kitaplara gömüldüysem o da bir o kadar sevmezdi. En son lisede bir sınavı için zorla kitap okumaya çalıştığını hatırlıyorum. Zaten becerememiş, bana okutturmuştu. Hatta özetini bile yazıp vermiştim. Kopya çekip kurtulmuştu. Bir daha da kitap almadı eline. Ama ben farklıydım! İlk başlarda kabullenemedim, engellemeye çalıştım. Engelledikçe daha çok açığa çıkıyordu. Bir süre sonra sanki "herkes biliyormuş gibi" hissetmeye başladım. Mahallede bir kız vardı: Esma. Gerçekten çok güzel bir kızdı. İlk o zaman anladım. Beni öpmüştü ve hiç bir şey hissetmemiştim.
Mahallede herkes o kıza aşıkken benim bu denli duyarsız, ilgisiz olmam garipti. Yaşıtlarıma göre yakışıklı sayılırdım aslında. Bir gün, "maça geliyor musun?" dediler. Apartmanımıza yeni taşınan bir çocuk vardı. Maçtan sonra bize geldi, annemin kurabiyeleri meşhurdur. Bir bardak sütle yedirirdi hep bana. Hala ararım o kurabiyeleri.
Öldükten sonra nerede bir pastahane görsem, illaki girer içeri bir bakarım. Benzer kurabiyeleri satın alırdım. "Bu da değil" deyip çocuk gibi üzülürdüm. O gün maçtan sonra o da geldi. Garip bir heyecan, anlam veremiyordum. Birden "pat" diye dudağından öptüm. Ağlamaya başladı, hemen kaçtı evden. Bir daha da hiç
konuşmadı benimle. Hala da sevmez. Yavaş yavaş artık eş cinsel olduğumu kabul etmeye başlamıştım. Sorun, başkalarına kabul ettirmekti. İlk ailemden başlamak istedim.
İnsanın ailesinin arkasında olması güzel şey. O vakit üstesinden gelemeyeceğin bir şey yoktur. Annemin anladığının farkındaydım. Ama zavallı kadın, korkusuna benimle bu konu hakkında hiç konuşmadı. Bir gün tüm cesaretimi topladım. Güzel bir gün seçmiştim. Altın gününde sıra anneme gelmiş, biriktirdiği altınlarla çamaşır makinesi almanın mutluluğu içinde sürekli gülümsüyordu.
- Anne?
- Canımm
- Seninle konuşmam gereken bir şey var.
- Bir sorun mu var?
Direkt konuya girmem gerekirdi. Ne kadar uzatırsam o kadar saçma olacak, konu dağılacak, konuşamayacaktım.
- Anne ben eş cinselim ve bu uzun süredir böyle. Bilmeni istedim.
Neden bu kadar "acımasız" davranmıştım, bilmiyorum. Ne tepki vereceğini kestiremiyordum ama ağlayabileceğini düşünüyordum. Fakat hiçbir tepki vermedi. Tek bir söz, hareket. Korkmuştum, sadece yıkadığı bulaşıkları kurutmaya devam etti. Aslında biraz zaman geçtikten sonra tepkisini anlamıştım. Aynı tabağı iki saat öyle kuruttu. Ses etmedim, odama çekildim. Ben ne söylersem söyleyeyim önce kendisinin bu durumu kabullenmesi gerekiyordu.
Güneş yavaş yavaş batmaya başlamış artık babamın eve geliş saati yaklaşmıştı. Ona nasıl söyleyecektim bilmiyorum. İki oğlu vardı ve bizimle gurur duyuyordu. Hiç kız evladı olsun da istememiş zaten. Her zamanki saatinde gelmişti eve babam. Artık sofrada söylemeliydim, ağabeyim henüz eve gelmemişti ama ona da bir şekilde anlatılırdı. Hepsine tek tek açıklama yapamayacaktım. Cinayet işlemedim, soygun yapmadım ne var ki bunda?
- Eeee evlat nasıl gidiyor hayat?
- İyi. Şey.. baba
Annem panik halde araya girdi.
- Ay pilav da yaptım, bak çok yemeyin daha aşure var. Ben de yaptım, komşularda göndermiş.
Bunu yapacağını biliyordum ama nafile söyleyecektim.
- Baba bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama yani...Biliyorum çok ani olacak senin için fakat bilmek zorundasın. Ben eş cinselim!
O günü hiç unutmadım. En güzel günümde bile gelir gözümün önüne. Meğer ailemi son görüşüm imiş. Babam kalp krizi geçirmiş, çok geçmeden de hayatını kaybetmişti zaten. Hayatım boyunca kendimden utandım. Aslında eş cinsel olduğum için kendimi kötü hissetmiyordum. Ama böyle olduğum için babamın ölümüne sebep olmuş olmamı unutamıyordum. Çabaladım da aslında hem de çok defa. Kadınlarla birlikte olmaya çalıştım ama beceremedim. Kadınların erkeklerin nefesini kesen hatları, bende ilgi uyandırmak yerine "kıskanma" duygusu yaratıyordu. Kadının kadını kıskanması gibi. Derler ya; "Kadın kadını daha çok süzer imiş".
Babam kalp krizi geçirmeden önce ağabeyim meğer eve gelmiş. Gerginlikten duyamamıştım sanırım. Zaten içeri de geçmemişti. Sinsi sinsi kapının girişinde bizi dinlemiş. Huyudur zaten bayılır dinlemeye. Hep evde benim daha çok sevildiğime dair bir iddiası vardı. Kesin kendisini çekiştireceğimizi düşünür, ne zaman aramızda sohbet etsek sessiz sessiz yanımıza gelirdi. Söylediklerimi duyduğu an, en kuvvetlisinden bir yumruğunu yemiştim. Ağabeyim sertti mertti ama elini kaldırmazdı bana. Zaten bu zamana kadar elimde olmayan hislerimden başka bir hatam da olmamıştı. Bunca zamandır bir nebze üzmediğim ailemi, bu tercihimle yıkmıştım. Yaka paça sokağı attı ağabeyim beni. Öyle kalmıştım sokak ortasında. Annem ise sadece ağlıyordu. Kızmıştım o zaman ona. Hiç karşı çıkmadı, ancak zamanla anlayabildim. Araya özlem de girince, "unutuyor gibi" bile oluyorum.
O gece bir arkadaşımın evinde kaldım. Gerçeği anlatamadım, anlamayacağını biliyordum. Önce bir tezgah kurup kitaplarımı satmaya başladım. Ağabeyim eşyalarımı sokağa fırlatmıştı. Hepsini ibret-i alem için yaktı. Gariptir bir kitaplarıma kıyamamış. Sabaha karşı gidip hepsini topladım, içim acıdı ama satmalıydım. Annemin perdenin arkasından beni izlediğini görebiliyordum. İnançlıydı aksime, sabah namazını hiç kaçırmazdı. Emindim esasında her namazında bana dua ettiğine. Arkadaşımın evinden ayrıldıktan sonra birkaç ay otellerde yaşadım. Sonra ufak bir gecekondu tuttum kendime. Okulumu zar zor bitirebilmiştim.
Her hafta bir kere mahallemizden geçerim. Arada annemi ya da ağabeyimi görme imkanım olur. Beni fark ettiklerini düşünmüyorum. Ben de fark edilmek için pek de çabalamadım. Huzursuz etmeye gerek yoktu. Mutlu görünüyorlardı. En azından ağabeyim evlenmiş, bir tane de kızı olmuştu. Benim hiç bir zaman sahip olamayacağım bir şeye sahipti: Aile...
40 yaşındayım. İyi bir işim, güzel arkadaşlarım var. Hiç aşık olmadım. Dönem dönem birileri giriyor hayatıma. Aslında benim gibi olan insanlar pek de az sayılmaz. O yüzden yaşarken pek zorlanmıyorum. Üzgünüm ama kırgın değilim kimseye, hiç kimseye. Biraz yorgunluk var tabi, onunla da baş edebilmesini biliyorum. Ailem olmadan eksik olduğunun da farkındayım fakat yapacak bir şey yok. Böyle olmayı ben tercih etmedim. 40 yıllık hayatımda çok şey öğrendim ama yine de "biliyorum" diyemiyorum. Anlamaya çalışıyorum, o kadar ön yargıya karşı ben yine de anlamaya çalışıyorum da bir emin olamıyorum.
Ailemi kaybetmeyi ben tercih etmedim, aile kurmamayı ben tercih etmedim, dostlarımdan ayrılmayı ben tercih etmedim. Böyle olmayı ben istemedim, hiç istemedim...
Benim farklı olduğumu söyleyenlerin hangisi yaşadığı hayatı kendisi tercih etmişti. Annenizi, babanızı... Siz mi seçmiş tiniz?
"Çok şükür Müslümanım" diyen kaç insan diğer dinleri de okuyup öyle karar vermişti inançlarına?
"Biraz vicdan" diyen neden "farklı" gördüğü şeye hoşgörülü değildi. Anlaşabilmenin, paylaşabilmenin temeli değil miydi hoşgörü?
Bu kadar farklı olduğuma göre demek "doğru olan" bendim belkide
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder