Herkes almış sazı eline, türkü söylüyor. Sazı çalmayı unutmuş, sözde bildiğini sandığı türküyü de yanlış çığırıyor. Dünyada kurcalanması gereken çok konu var. Her birey 'bence'ler üzerinden konuşmaya kalkınca her şey alt üst oluyor. Kendini haklı çıkartmak için o ipi öyle bir gerdiriyor ki, ucunu en olmayacak yere bağlıyor.
Bugün onur yürüyüşü vardı. Taksim yine her zamanki Taksim, Facebook kısmı anlayışlı insanların birbirine laf soktuğu bir havuz, Twitter desen yığın haber ve yalan yanlış görsellerle dolu bir kova. Belki havuz Twitter, kova da Facebook'tur bilemiyorum. Nereden başlasam...İlk rahatsız olduğum cümleden başlayayım gerisi gelir herhalde.
Eşcinsel evlilikleri yanlış buluyormuş. Çünkü inandığı din buna yasak kılmış. Hani İslam hoşgörü diniydi? Bir inançsız (ateist değil) olarak başörtülünün hakkını bile korumaya çalışırken, şu cümle bana bile ağır geldi. Bir insan ancak bu kadar bir dini, kültürü yanlış anlayabilir. Yazık.."Evlilik gibi kutsal kurum" diye devam ediyor üstelik. Koli bandı getirin bana!
'Kutsal' tam ne demek, nerede kullanılır, neden bir insan bir şeyi kutsal kılar anlamış değilim. Hepiniz Mehdi'yi arıyorsunuz ama yok be öyle bir şey. Ölüp gideceğiz. Haydi kutsal olsun, bir insan hem kutsallığı hem de kurumu aynı cümlede nasıl kurar? Evliliği kurum olarak gören akıl da bir zahmet ticarete girip gönül gözünü kapatsın.
Evlilik, sen dişlerini fırçalarken karının klozette sıçması kadar basit. İnsan kendine katlanamazken, birini tüm akrabalarıyla birlikte hayatına alıyor. Ya çok seviyor ya çocuk istiyor ya da yalnızlıktan korkuyor bu kadar. Yani çok yanlış gittin gay arkadaşları eleştirmeye. Diğer eleştiri daha komikti. Kadın cinayetlerine susarken bu eşcinsel bireylerin yanında olmayı son derece yanlış buluyormuş. Neredeeeen nereeeyeeee, hey gidi hey. Biri cinayet diğeri eylem. Ne meraklısınız, insanlar birbirini öldürsün de tepki vereyim demeye.
Kadın, erkek ya da çocuk. Cinayet çok daha başka bir durum. Tepkisini anında ortaya koyamazsınız. Bunu çok riyakar kılar. Ağırdı bir kadına tecavüz edilip ardından öldürülmesi. Bu duruma ilişkin bir düşünce ortaya koymak vakit almalı. Patır patır dökülmemeli cümleler. Evlat senin değil, her ateş düştüğü yeri yakar. Üzülmek kendi evladını o kızın yerine koymak ya da "Benim başıma gelseydi ya" deyip kendi anneni düşünürken insanın canı gerçekten yanar. Zor yani bunlar zaman alır. İki durumun birbiriyle hiçbir alakası yok.
Ayrıca ne biliyorsun belki adam o esnada yılda bir kere hakkı olan bir tatilini geçiriyordu ailesiyle. Tüm iletişim aletlerinden uzak kalmak istemesi en doğal hakkı. Döndükten iki ay sonra başka bir olay olur, onunla ilgili konuşabilir. Yoksa aklım şuna da eriyor. LGBT eylemine giden birçok erkek günlük yaşamlarında "Aman bana bulaşmasınlar da" diyen insan sürüsüyle dolu. Sanki sokağa çıktığında her kadın üstüne atlıyor.
Kadın cinayetlerine gelince aynı versiyon, "Şu kızın kalçasına, o kızın füzelerine" derken tompolamaktan tut da daha nice geyikleri yapan erkeklerin, gündem değişince nasıl mazlumu oynadıklarını görüyorum. İşte bunlar hep insan olmaktan. Karısını döven koca mükemmel bir baba, eşini aldatan kadın da hayatını derneklere adayabiliyor. İnsanın olduğu her yer garip. Hatta basit bir algıyı yine böyle kelimelere döktüğüm için kendimi yiyesim var.
Kadın, erkek ya da çocuk. Cinayet çok daha başka bir durum. Tepkisini anında ortaya koyamazsınız. Bunu çok riyakar kılar. Ağırdı bir kadına tecavüz edilip ardından öldürülmesi. Bu duruma ilişkin bir düşünce ortaya koymak vakit almalı. Patır patır dökülmemeli cümleler. Evlat senin değil, her ateş düştüğü yeri yakar. Üzülmek kendi evladını o kızın yerine koymak ya da "Benim başıma gelseydi ya" deyip kendi anneni düşünürken insanın canı gerçekten yanar. Zor yani bunlar zaman alır. İki durumun birbiriyle hiçbir alakası yok.
Ayrıca ne biliyorsun belki adam o esnada yılda bir kere hakkı olan bir tatilini geçiriyordu ailesiyle. Tüm iletişim aletlerinden uzak kalmak istemesi en doğal hakkı. Döndükten iki ay sonra başka bir olay olur, onunla ilgili konuşabilir. Yoksa aklım şuna da eriyor. LGBT eylemine giden birçok erkek günlük yaşamlarında "Aman bana bulaşmasınlar da" diyen insan sürüsüyle dolu. Sanki sokağa çıktığında her kadın üstüne atlıyor.
Kadın cinayetlerine gelince aynı versiyon, "Şu kızın kalçasına, o kızın füzelerine" derken tompolamaktan tut da daha nice geyikleri yapan erkeklerin, gündem değişince nasıl mazlumu oynadıklarını görüyorum. İşte bunlar hep insan olmaktan. Karısını döven koca mükemmel bir baba, eşini aldatan kadın da hayatını derneklere adayabiliyor. İnsanın olduğu her yer garip. Hatta basit bir algıyı yine böyle kelimelere döktüğüm için kendimi yiyesim var.
Burada eşcinsel evliliklerin yasal hale getirilmesi durumun şirin kısmı. İlla kötü bir şey istiyorsan, çocuğu trans diye oğlunu öldüren bir babanın hikayesi var bu ülkede ya da ah o yabancılar şubesindeki duvarların dili olsa da bir konuşsa. İki çocuk babası, devlet adamı, amir...Şekilsiz transı arkadan kuru kuru sikti be. Diğer polis memurlarını da unutmadı tabi. Askerlik zaten işkence. Güzel şeyler gördüğünüzde bırakın güzel olarak kalsın. Eleştireceksen de gerçekçi olsun.
Bugün çok sevimsiz sloganlar gördüm mesela. Sen "Şaban ile Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz" dersen ben seni nasıl savunayım? Çok öfkelisin anlıyorum. Olmuyor öyle basit değil farkındayım. Ama böyle de olmaz ki, ben zaten çok az arkadaşı olan bireyim.
Saygı, sevgi derken hem çok düşman ediniyorum hem de her şeyi başa almama neden oluyorsun. Sen Hacca gidene saygı duy, o da kendince inandığı Allah'ına seni kötülüklerden koruması için dua etsin. Evini açsın örneğin hırpalandığında. Kanayan burnuna merhem olsun. Yoksa inanmayan bana bu cümlen koymaz da ona dokunuyor işte.
Saygı, sevgi derken hem çok düşman ediniyorum hem de her şeyi başa almama neden oluyorsun. Sen Hacca gidene saygı duy, o da kendince inandığı Allah'ına seni kötülüklerden koruması için dua etsin. Evini açsın örneğin hırpalandığında. Kanayan burnuna merhem olsun. Yoksa inanmayan bana bu cümlen koymaz da ona dokunuyor işte.
Huzur zor bulanan bir şey. Eğlenmek çok basit. Huzuru yakalamak güç. O inandığından keyif alıyorsa, sen de onun sana göstermesi gereken saygıyı sun. Ya ne bileyim başlayalım işte bir yerlerden. Yoksa ben de biliyorum sen gay o muhafazakar diye kimseyi incitmeyecekler anlamına gelmiyor bu hayatta.
Yakın zamanda HDP'nin oylarına çok sevindim. Yine olsa yine sevinirim, algım bir onlara uyuyordu. Ama gerçekleri de bir o kadar biliyorum. Leyla Zana ve Ahmet Türk gibi diline barıştan başka bir şeyi savunmayan güzel insanları saf dışı bıraktılar. Aslında kızgınım. İşte parti ama ne siyasetçisine ne partisine bağlanmayacaksın. Ne güzel kadın dediğim Figen Yüksekdağ, Suriye'ye müdahale planlarını, "Nasılsa savaşacak Mehmet çok" diyerek yine biri beni bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. İşte böyle.
Ben ne istiyorum biliyor musun, yani hayal ettiğim bir dünyam var. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek ancak olsun isterdim. Hepimizin birbiriyle dalga geçtiği bir yeryüzü. Aynı mahallede cami, Budist tapınağı ve kilise olsa mesela. Biri ağlama duvarının önünde gözyaşlarını tutamazken diğeri yanında abdest alsa, yolun ortasından da keşişler geçse.
Kiliseden çıkan, keşişin kafasını okşayıp kaçsa (saygısızlık olarak kabul ederler), camiden çıkan, "Ne ağladın be" dese diğerine. Bir trans gelse o esnada. "Lan şekilsiz hiç giyinmeseydin" dese. Trans da "Sen şu kafandaki takkeye bak, ya azıcık modaya uy" dese. Karşılıklı gülüşseler. Bir kör olsa mesela. Zerafet yağmuru yağsa ayda bir kere ülkemin üzerine. "Gökkuşağını da göremiyon ya üzülüyom haline" dese yanındaki sağır. "Sen kendi sesine bak" dese kör, "Adın Nermin ses Muzaffer..."
Profil resmimi kasten gökkuşağı yapmadım. Çünkü böyle dönemlerde insanların algılarıyla yaptıkları bir olmaz. Barış barış derler, destursuz laflar yazarlar birbirine. Profil resmini değiştirmedin diye sana bir sürü laf sokarlar. Değişirmediysen algı sende sıfır çünkü. Eğlenirim bende o hallerine. Seviyorum bazen olduğumdan farklı görünüp insanların tepkileriyle keyiflenmeyi. Yüklendikleri gazlarla birbirine saldırırlar.
Duyarlılıklarını sorumluluk olarak kabul ederler. Sorumluluğun yükü ağırdır. Hayatından çok fedakarlık ister. Tuşlarla, günü gelen yürüyüşlerle değil, bizzat içlerinde olup emek vermeniz gerekir. İşiniz başka ve hayatınızda yeterince sorumluluk duymanız gereken insanlar mevcutsa bunu gerçekleştirmeniz oldukça güç. Bak bu çok güzel: "En bayağı insan, en yücesinin zaaflarını sezebilir;en aptalı da en zekisinin düşüşündeki hataları" Adorno, Minima Moralia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder