Bahar tuhaf kadındı. Bu aralar iki kelimeye çok takıldım. Garip ve tuhaf! Nereden buluyorlar bu millet acayip acayip lakırdıları. Yok ileri görüşlü, yok modern, açık fikirli, aydın. En sevdiğim de aydın yalnız. Aydın aydın olalı böyle rezalet görmedi. Adım Aydın olsa kesin değiştirirdim. Sakız gibi her yola geliyor.
Ne olduğu belli değil. Ya ne diyorum ben. Bahar'ı anlatacaktım. Uzun uzun mektuplar yazıp bir türlü okutamadığım kadın. Küçümserdi çünkü bilirim. O kendi etrafında döne döne yaşıyor bu hayatı. Zamanı tüketme biçimi bu. Halbuki ben kitaplar için canımı bile verirdim. "Kültür" adı altında bildiği tek şey müzik. O konuda çok iyi ama. Bilmediği müzik türü yok neredeyse. Sırf dünyanın bütün müzik dillerini öğrenmek için yedi öğrenmiş bir kadın. Çok akıllı bir kadın Bahar. Aklı tuhaf çalışıyor. Yere düşse "Olsun daha iyi yenil hep düş, daha güçlü ol" düşüncesi yerine "Hazır düşmüşken kaldırımda oturayım" deyip miskinliğe bayılırdı.
Nasıl aşık oldum dersen, bir festivalde gördüm onu. Hayatımda ilk defa gittiğim bir etkinlikti. Sevemedim öyle ortamları. Ne bileyim leş yerler. Ne satılan yiyeceklerde tat var ne tuvaletler temiz.O çimler yeşilden çok her renge benziyor. Ama Bahar'ı görünce. Sapsarı kıvırcık saçları var Bahar'ın. Gözleri de masmavi ama iri sayılmaz. Saçlarıyla uyuyorlar ama birbirine. İyicene sevimli yapıyor onu. Bu şirinlikle kolay yaşlanabileceğini sanmıyorum. Ufacık zaten. Kısa boylu biraz. İnsanın koruyası geliyor. Bence sevgilim olsaydı üstün olan hep o olurdu.
Kızamazdım ki ona, güneşte parlayan kıvırcık kirpikleriyle bana bir baktı, hala toparlanamıyorum. Zor yani. Onunla karşılaştığımda çok sarhoştu. Tek ayağı üzerinde durmuş elleri havada tek bir noktaya odaklanmış öyle bakıyordu. Yere baktığından ilkin gözlerini görmedim. "İyi misiniz" dedim, kafasını kaldırdı, yüzüme baktı. "Geceyi aydınlatacak bir şey arıyorum" dedi. O kadar çok gülmüştüm ki, hem lafa hem tipine. Bayağı da ciddi he.
Resmen karanlığa güneş arayacak bir şey bulmaya çalışıyordu. "Off"dedi sonra. "Kuş olmak isterdim. Keşke yırtıcı bir kuş olsaydım" diye devamını getirdi. Dileğini benim üzerimde gerçekleşeceğini fark etmem biraz zaman aldı. Onula ne biz olabildik ne de 'sen' ve 'ben'. Sürekli yalan söylüyordu. Yalan onun için hayatın bir parçasıydı. Bunu neden yapıyordu gerçekten hiç anlayamadım. İşin ilginç tarafı bunu kesinlikle sinsilikle gerçekleştirmiyordu. Sadece ısrarla ikna ediciydi. Neden yalan söylüyorsun dediğimde, "Ne demek istiyorsun neden yalan diyecekmişim" gibilerinden üste çıkmaya çalışırdı.
Kalabalık bir yer görmeye dursun, insanların ilgisini çekmek adına uydurmadığı şey kalmazdı. Bu riyakar davranışları ondan bir mil bile soğutmadı. Aksine daha da çok sevdim. Korumak, kollamak istiyordum. Başından geçmeyen ne varsa anlatırdı. Hayal gücü dehşet üstüydü. Hikayeler anlatır, bizzat hem kendi yaşar hem de bize yaşatırdı. Aslında çok eğlenceli gelirdi bu halleri. O kadar gerçeğin içerisinde keyifliydi, gülümsetiyordu.
Tek üzüldüğüm nokta onun da eğlenmesine rağmen yalanlarına inanmasıydı. Bir insanın gerçekle yalanı ayırt edemediği bir yaşam sürmesi, ne denli sahici olabilirdi ki? Bir gün çok sinirlendim. Hayat böyle gitmezdi. En nihayetinde rızası olmadan da olsa gerçek yüzüne çarpacaktı ve bunu kaldıracak gücü yoktu. Çok çocuktu, yedi yaşındaki yeğenimin ondan daha olgun olduğuna eminim. Ayakları yere bassın istiyordum. Kendimi de suçladım. Sırf eğlenceli geliyor diye durdurmak yerine izlemekle yetinmiştim. Bencilce davranmıştım.
Hem korumaya çalışıyorsun hem de bir gün bana bir şey olsa onu yalnız bırakacağın için gram endişe duymuyorsun. Ne biçim sevgiydi bu. Yalanları kadar etrafında gerçek olan hiçbir insan yoktu. Ona sevgimi versem kahkaha atardı. Ben de gerçeği tanıtmak istedim. Ona verecek başka da hiçbir şeyim yoktu. Ne bileyim belkide bu da bencilceydi. Onun hatırına kalan bir iz olmak istiyordum. Yara değil hatıra. Ona iyi gelecek bir şey. Beni unutamazdı o zaman. Evet Bahar için unutulmayacak biri olmalıydım. Elimden geleni yaptım. Önce fark etmeden sürdürdüm bu oyunu. Baktım anlamıyor, yeterince sinirlendiğim bir gece, "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye bağırdım.
"Bu yalanların seni yok ediyor" dedim. Farkında değilsin, kalbin mermere döndü. Beklediğim tepkisine şaşırmadım haliyle. "Ne var bunda eğleniyoruz işte, ne sıkıcı adamsın." Sen nerede eğleneceğini bilmiyorsun dedim. "İnsan yeri geldiğinde ağlamayı da bilmeli. Sen gözyaşı ne demek unutmuşun. Hayat bu kadar dalga geçilecek kadar basit değil, kendine gel artık." Bu kadar uzun açıklamaların ardından yanıtı basitti, tavrı gibi; 'sana ne' Ne halin varsa gör dedim evinden çıktım gittim. Kapıdan çıkar çıkmaz çoktan pişman olmuştum bile. Geri dönecek kadar çok seviyordum ve gurursuzdum. Ama bu sefer dönmemeliydim.
Dönersem bir daha hep dönmek zorunda kalacaktım. Haftalar geçti aramadı. Herhangi bir haber de alamadım. Zaten etrafındaki insanlar günübirlik olduğundan onu soracağım biri de yoktu. Bazen evinin yakınlarında onu bekliyordum. Ne ışık gördüm ne de evden çıkışını girişini yakalayabildim. Kendimi iyi hissetmek için "Umurumda değil, hiç umurumda değil" deyip bazen saatlerce aynı cümleyi tekrarlıyordum. Yaklaşık 1 ay sonra eve bir mektup geldi, eve Bahar'dandı.
Önce hala mektup yazan birinin olduğuna, sonra da yazanın Bahar olduğuna şaşırmam uzun sürmedi. Bu şehri terk etmişti Bahar. İlk defa uzun uzun cümleler okuyordum ondan. En başından anlatmıştı kendini. Neden böyle olduğundan, yalanı neden sevdiğinden, nasıl alıştığından ve şimdi bu huyundan vazgeçtiğinden.
"Seçkin ben sadece sevilmek istedim. Dile getirilişi tek kelime olsa da sandığın kadar kolay bir durum değil bu. Zamanla bağımlısı oluyorsun zaten. İnsanlar, seviyor, seviliyor, acı çekiyor. Ve tüm bunların arasından ben hem acı çekmek hem sevmek istiyordum. Bu bana ağır geldi. Ben de insanların mutlu olmasını sağlamalıydın. Düşündüğün gibi de bencil değilim. Aksin başkaları mutlu olsun, bir an da olsa neşelensinler diye açlıktan kendi düşüncemi yedim. Evet açtım, sevgi açlığıydı bu. Karşılıklıydı biraz da. Hem sevilecektim hem de insanlar mutlu olacaktı.
Bazen uydurduğum hikayeleri kağıda dökerdim. Öyle daha kolaydı lafa dökmek. Kompozisyon gibi; giriş, gelişme, sonuç. Tek engelim sendin. Bunlara gerek kalmadan beni seven biri. Sevilmeyi düşünmeden sadece seven ve benim için yaşayan. Hayatı bana adamıştın. Ödün kopuyordu başıma bir şey gelecek diye. Bu duruma bazen gülüyor bazen de üzülüyordum. Bildiklerimi unutturuyordun bana. Ama sen de mutluydun işte. Bir yandan bana olan bağımlılığını ben de yalanlarımla seni keyiflendirerek ödüyordum işte.
Alacak verecek hesabımız yoktu. Taa ki o geceye kadar. Herkesi gülümsetirken seni üzmem çok dokundu. İnsanlık böyle kurtarılmazdı. Kurtarılsa bile hangi birine yetişecektim ki? Sana hak veriyorum şimdi. Ama bunun için bu kentten gitmem gerek. Yoksa yakamı asla bırakmaz.
Bu yalanlar sürekli karşıma çıkacak ve sözde birilerini mutlu etme üzerine olan uğraşım bana acı olarak geri dönecek. Bil istedim, ben de seni sevdim güzel adam. Az duyduğumdan hep bana söylenilsin istedim ama sen de bil yani. Çok sevdim seni. Daha güzel anlatmak gerekirse; SENİ SEVİYORUM."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder