Saçma bir pazar sabahını daha saçma hale getirmek için elimden gelenin fazlasını yapmak istedim bugün. Düşündüm düşündüm aklıma bir şey gelmedi. Koşsam mı acaba dedim. Soluk soluğa, içinde az acı da olsun diye yorulsam da susasam da durmayacaktım.
Sonra yakacağım kalorileri düşünüp vazgeçtim. Hiç kalori yakacak havamda değilim şimdi. Galiba bilinçaltı denilen kavram benden önce harekete geçmiş ve saçmalamaya başlamıştım bile. İnsanın aklına yapmak istediği düşmeyegörsün. Vazgeçsen de kendini uyguluyor buluyorsun.
Televizyondan yardım almayı denedim (yapılacak en mantıklı şey). Çağla Şikel 30 kiloluk kostümüyle defilede fırtınalar estirmiş. Kadın zaten 40 kilo, yazık lan dedim. Bazı insanların geçimlerini sağlaması gerçekten ne zor. Kapadım hemen televizyonu. Bir haber fazlasıyla saçmalama anlamında günü kurtarabilirdi.
Deniz görmeye ihtiyacım vardı. Televizyon, internet, gazete, radyo dayanılacak şeyler değildi. İnternette bir sürü zekasına zeval getiren insan sürüsü bulunuyordu. Bizim büfecinin gerizekalı torunlarına benziyordu hepsi. Doğru düzgün yıkamadığı bardağa koyduğu limonatayı kafasından aşağı dökmemek için zor tutarım kendimi. İlginçtir yine de giderim. Belki gerizekalılık etki tepki meselesiydi bilmiyorum.
çıktım evden, amaç deniz görmek istikamet, şimdi buradan go go go sonra sola dön oradan yine go go go. Okuma yazma bilmesen bile 'deniz' kelimesini nerede olsa tanırsın. öyküde, dergide, romanda...Betimlemede anasının nikahıdır. Bir öykümde denizi anlatmayı denedim. Yazıyorum siliyorum yazıyorum siliyorum. Kuzenim geldi yanıma daha ilkokulda, birinci sınıf olmanın serinliğini (cool kelimesini sevmem, orijinalden de hiç has etmem) taşıyor üzerinde.
Dedim akıl yaşta değildir, bir sorayım şuna; "Deniz ne demek Görkem.", "Deniz büyüktür" dedi. Vay be dedim, çocuk haklı. Denizin enginliği hiç bu kadar güzel tarif edilmemişti. Gitti sonra. Ne akıllı çocuktur Görkem. Anne öldüğünde bir kere bile ağlamadı. O gün bu çocuk benden de büyük dedim kendi kendime. Tam üzerine toprak atıyorduk, yağmur başladı. O dediği cümleyi hiç unutmuyorum: Ne çok uyudun be anne. Bugün anneler günü. Sana kırmızı gül aldım. Geri param kaldı onunla da elma şekeri aldım. O karardı ama gül hala kırmızı. Sana aldım, anne uyan.
Sanırım denize bu kadar bakmak yeter. Elim telefona gitti. Ne güzel fotoğraflar paylaşıyorlar Instagram'da. Millet nerelere gidiyor. Ben gene denizi görmeye gidersem yakılacak kalorileri aklıma getirip vazgeçme telaşındayım. Onlar da İstanbul da ben de. Havuz kenarında şarap, bağda bahçede şarap, arkadaşlarla rakı, en olmadı sadece ben ve kendim selfie çekimleri.
Kafamı kaldırıyorum karşıma afiş çıkıyor. Ya bu şehirde yemin ediyorum kelebeğin ömrü kadar yoktur şu afişlerin ortalama yaşam süresi. Gerçi bunu yapan da insan. insanoğluna inancını yitirmemek lazım. İsteler var ya neler yapıyorlar, öyle şaşıp kalıyorsun. Ama canları isterse. Bak şimdi yine o büfecinin gerizekalı çocukları aklıma geldi. İnancımı hemen kaybettim.
Annem arıyor o sırada. Odamızın perdesini düz renk mi almalıymış yoksa bak İstanbul manzaralı olan da varmış o mu olmalıymış. Düz renkse mavisi, kırmızısı bir de hani böyle gül kurusu gibi ama bal köpüğüne de benzeyen bir renk varmış o mu olsunmuş. Bir renk aynı anda hem gül kurusu hem bal köpüğüne nasıl benzeyebilir onu düşünecektim ki, balın bir köpüğü olma ihtimaline kafam takıldı.
İstanbul manzarasına gelince Taksim'deki trenden bahsediyormuş aslında. "Anne zevkine güveniyorum ben senin" deyip kapadım telefonu. Yine de bayağı seviyorum bu kadını. 9 ay karnında taşıdığı için değil, bu hayatın manasızlıkları içerisinde ne yapmam gerektiğini bir o bilir çünkü. Mucize gibi nasıl yapıyor bunu bilmiyorum.
Karnım acıktı. Yanda sırasıyla dizilen simitçi, ayakkabı boyacısı, pamuk şekerci, mısırcı ve iddia kuponu satanlar. Bu versiyonu seviyorum. Çünkü biraz ötede büfeci, eczaneci, karşısında adliye, onun yanında ATM'ler ve hastane olmak üzere o an sana bir şey olsa 'müdahale bizden' der gibi dört nala salmışlar kendilerini. Paran varsa hastanede iyileşebilirsin belki.
Bombaya kesin çözüm sunamayacaklardır. Yine paran varsa oğluna üniversite harçlığı da yollayabilirsin. Seç beğen al bankalar sana kurban olsun minnak. Açsan ahan da siktiri boktan tostum var. İçine ne olduğu belirsiz sucuk da koyabiliyoruz istersen. Eczaneden de el kremi alırsın, eve boş dönme.
İddia mı oynasam dedim. Birkaç kere oynadım hiç kazanmadım. İhtimali düşük olanlar daha çekici geldiğinden paramı genelde çar çur etmişimdir. Banka oturuyorum bir elimde simit. Yanımda okunup bırakılmış günün gazetesi. Benden senden kaçarken yanıma kadar geldiğine göre bu yanaşmanı samimi buluyor ve açıyordum sayfalarını. Manşette bir oyuncunun resmi. Ama haber bu değil. Bir kadın tecavüze uğramış. Ünlü kadınlar da "Yeter artık" diyor. Bence de yeterdi artık.
O ünlü kadının hiçbir suçu yok bu arada. Hatta adına üzüldüm bile. Haberin başlığı bile onun cümlesi, yoksa sikerler yani tecavüze uğrayan kadını. Bak "Ateş düştüğü yeri yakar" cümlesini nasıl da götünden anlamış elin gazetesi. Biri sormuş bu ünlü kadına, "Siz hiç şiddete maruz kaldınız mı?" Kadın yanıt veriyor,"Eee tabi, şiddetin her boyutu var. Psikolojik şiddet de bir şiddet türüdür." Ya ergen kazma, kadına neden böyle bir şey sorarsın.
Uğradıysa oturup sana mı anlatacak. Hadi anlatsa sen günlerce bunun haberini yapıp itibarıyla oynamayacak mısın? En kötüsü de başına gelen her ne olay varsa, şıkır şıkır olmuş, eğlenmeye gidiyor belli. Böyle bir gününde ona yaşadığı çirkin bir olayı bu boş soruyla hatırlatma gerçeği. Boş insanın vicdansızlığı da hiç çekilmiyor. Bazı insanlar hiç olmasaydı daha iyiydi. Ah güzel oyuncu ünlü, sana da repliği kalmayan bir oyuncu olarak üzerine birinci perde iner, eğlenmene devam et. Kafanı yorduğuna değmez.
Yanıma bir adam oturdu sonra. Uzun yol şarkıları başlıyor dedim içimden. Gazeteye baktı göz ucuyla. Şık giyimli bir adamdı. Spikerlere benzettim, yakışıklı ama düz bir suratı vardı. "Aşk" dedi, "Bu şehirde iktidarın elinde pahalı bir oyuncağa dönüşmüş." Aklıma her şey gelmişti de bu adamın aşktan bahsedeceğini düşünmemiştim. Devam etti, hiç bozmadım. Gün böyle saçma sapan bitmeyecekti galiba.
"Bu ülkedeki bazı insanların bakarsan ayak izi bile yoktur. Bakiyesi yetersiz, varlığı öyle geçersiz. Sonra pahalı bir restorana gidersin. Kıyafetleri pahalı olan insanlarla sözde sanattan siyasetten bahsedersin. Yaşamımız pahalı ama kafamız her şeye basıyor. Bu araların modası bu. Masadaki herkes yediklerinden konuşup tuvalete gidince yaptığını yok sayar, görmezden gelir. Kafasına dev kurdele bağlamış kadın gözlerini tüm gece üzerime devirir.
Masadaki hiç kimse "Kafandaki nedir?" diye sormaz. Güzel olduğuna kendine inandıran kadına biz de ses etmeyiz. Yoksa ben o kurdeleyi nerelerden ne kadara aldım biliyor musun diye diye gider. Gerek yok. Bu düşüncelerim gecenin ilerleyen saatlerinde silinir. Alkol güzel şey, herkesi sevesin geliyor. Sonra o salak dediğin kadından ilginç bir cümle duyarsın. Alkolden daha etkilidir etkileyici sözler.
Gerçekten sever gibi sarılırsın karşındaki kadına: Tanıdığım tüm kıyak heriflere sırtımı çevirdim. Geceler boyu uykularımı morartmak için kollarımı nöbetleşe çimdiriyorum. Ben hep müsvedde kaldım, hiç temize çekemedim kendimi hayatta. Lekelerim hep bu yüzden. Terazinin bir ucu paslanırsa ağır çeker mi yitirdiklerimiz? Kanını emmeye çalışanlar oluyor. Kim bilir zehri alıp seni yatıştırmak istiyor da olabilir.
Bundan dolayı insan sürüngenlerden ve sülüklerden kaçmamalı aslında. Oturup dinlemeli. Emdikleri zehri tükürdüklerine pişman olsunlar diye mutsuzluğun nasıl hakiki bir duygu olduğunu anlatmalı onlara. Sonra siktirmeli kendini ya da sikmeli birilerine. Başka akıllı bir kadın demişti, 'Prezervatif kullan. Sıkıntı çekmeni isteseydim, onu canını acıtacak şekilde tasarlardım."
Hiçbir şey demeden gittim yanından. Adam gerçekten spikermiş meğer. Haberlerde gördüm, sevgilisini öldürmüş kaç gündür aranıyormuş. Okuduğum tarihe bakılırsa o gün öldürüp soluğu deniz kenarında yanımda almış olmalı. Çok kurcalamadım.
Yanından ayrıldıktan sonra tavla oynamaya gittim arkadaşların yanına. Satrancı öğrenemedim ama tavla ata sporu olarak kaldı neyse ki. Fakat masada aç bıraktım kapılarımı. Süvari biletine iki biletim var. Şu hayatta Tanrı gerçekten varsa ve beni izlemiyorsa intikamım dengesiz olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder