Pencerenin önündeki mermere şıp şıp damlıyor yağmur, bir perşembe gecesi. Zaman da onunla beraber geçerken farklı bir ses tonuyla yağmur damlalarıyla yarışıyordu. Yağmurla zaman bile yarışırken insanların yarışmamasını beklemek ahmaklık olur herhalde. O küçük çarkları söküp atmak isterdim, sonucu zamanı canlandırmak olsaydı.
İçimden "Kes sesini orospu, baban öldü bugün senin" diye bağırdım. Babamın çalışma masasının önündeyim. İçeride kız kardeşim var ve bir abla olarak onu telkin etme görevi bana verilmişti. Küçüklüğünden beri eve ekmek almaktan başka bir becerisi olmayan birini teselli etmenin üşengeçliği var üzerimde.
Ben de acı çekiyordum. "Sır tutmak" lafını aklına getir diyorum kendi kendime. Kapıyı da o şekilde arala, ne bileyim belki başka bir algıya dönüşüverir. Bir sikime yaramıyor tabii. Kardeşimin sigara içiyor oluşunun şahitliğini yaşıyorum. İki yıldır paket le geziyormuş meğer. Ölümler böyle zamanlarda işe yarar. Alkol, sigara artık hangi kötü alışkanlığınız varsa böyle anlarda herkes şaşkınlığını için atar. Etrafınızın sessiz kızgınlıkları, sizi germez.
- Seni koşulsuz seviyorum İdil bunu biliyorsun değil mi?
- Bilmem öyle miydi Bilge?
- Abla diyeceksin! Ablanım ben senin
- Sevgi saygı muhabbeti yapacaksan başka bir güne ertelesen.
- Ben sadece seni sevdiğimi söylemek istedim (birine çıkarsız sevdiğinizi dile getirirseniz, ikiniz arasındaki sınır ortadan kalkar. Hele ki hassas bir sohbetin içerisine gireceksiniz mutlaka bunu belirtmelisiniz. Sizi rahatlatacaktır)
- Tamam, başka? Böyle bir güne sakladın içindeki kardeş aşkını.
- Rakı getirdim. Ölümlerimiz eşitlenir, böylece bir daha bizden sonra ölecek kimseye üzülmemiş oluruz.
- Peynir var mı?
- Kavun da var
- Tamam, içelim.
(rakı sofrası kurulur ve sohbet başlar)
- İkimiz de çok üzgün değiliz. Bunu önce kabul edelim bence.
- Tam olarak öyle değil abla. Babam yaşarken çok defa ölmesini istedim. Ancak şu an içimde garip bir duygu var. Bir kere fazla gerçek. Şu anda bu kadar gerçek bir şeye hazır değildim. Ruhum karmakarışık. Aynı anda sefalet, saadet, zenginlik, keder hepsi birbirine karıştı ve babamın ölümüe takıldı. Babam öldü diye yarın mor renginde doğmayacak. Alışacağız biliyorum. Ama dedim ya garip yani.
- Benim hayatımda çok şey değişecek. Artık daha özgür olacağım. Senin gibi ikiyüzlü değilim ben. Öldü de rahatladık. Yaşarken ne yararını gördün de bu kadar üzüldün anlamadım.
- Senin ruhun ölmüş. İyice gaddarlaşmışsın sen. Yüreğinin perdelerini sıyır da camını aç az, güneş girer belki, aydınlanırsın. İnsanlıktan çıkmışsın.
- Hahaha. Bak bak sen küçük orospuya. Yediğin boklar için ablan idare etti tabii, okulunu yurt dışında okudun. Geldin master dedin zırt dedin zurt dedin. En son İzmir'de iş yok deyip İstanbul'a taşındın. Evdeki hiçbir gürültü patırtıya şahit olmadın. Gelmiş bana burada akıl veriyorsun. Ya ben?? Daha annemin çocuk olduğu dönemde beni doğurması, ilk annelik tecrübesinin verdiği girişime dayanarak saçma sapan yasaklar ve cezalarla budala bir birey oldum ben.
Ne kendimi savunabildim ne de cesur kalabildim bu hayatta. Çocukken "Olmaz düşersin", büyüyünce de "O memelerle kahvelerin önünden mi geçeceksin" diye bisiklet bile kullanamadım hiç. Senin altında araban bile var beee. Sana harçlık göndermekten, en güzel çağlarımı evde kitap okuyarak geçirdim ben. Senden zekalı oldum ama eğlencenin tarifinden hala bir haberim.
Keyiften anladığım sinema, müzik ve kitap. 70 yaşına gelen yazar gibi, Cihangir kahvesinden ötesi kesmiyor beni. En azından o kadın yazarlar gençliklerini birbirinden güzel aşklarla doldurdular, amlar her türlü siki gördü. Bir de bana bak. Aman merdiven temizleyen anneni düşün akşam yemeğini sen yap, yok işçi babanı düşün eve erken gel, kır kardeşini düşün kenara para koy...
- Vay beee, sen dolmuşun öyle. Şimdi bunları marifet gibi bana mı anlatıyorsun. Sen bu zamana kadar bunların dert ettiysen öyle iyilik yaptığını filan sanma o vakit. Hiçbir şey yapmak zorunda değildin. Az başkaldırsaydın, "Yok" diyebilseydin.
- Zorunda değildim ama gerekliydi. Bu bir başarı hikayesi küçük hanım. Eskiden nefese alıp vererek rahatlamaya çalışırdım. Sonra sigaraya başladım, ardından alkol. Rakıyla tanışmam daha geçti. Fakat en çok da onu sevdim. İkinci bahar aşkı gibi son aşk gibi. Herkesin bir "gibi"si ya da "bence"si var değil mi. Ben buna mecbur bırakıldım anlıyor musun, resmen kendi kaderimle baş başa bırakıldım.
Şimdi babamın ölümüne mi üzüleceğim? Ondan önce ben ölmek istedim mesela. Çok denedim ama bilerek ölmek güzeldi, ancak benim hiçbir şeye doğru düzgün başlayamamış olan hayatımla ölebilmek yani gerçekleştirebilmek korkunç bir durum. Ah, kaybetmemek adına kaybedilen zamanlar...
Cahit Koytak bilir misin sen? Der ki;
"Yeri delmek
Bu akılcı akılla kazmayı nereye vursak sonuç değişmiyor
Kader kaya gibi sıkı
Ölüm demir gibi sert
Ama inancımızı koruyalım
Gemiyi kurtarmanın yolu onu delmekten geçer bazen
Ve cehennemi kaza kaza pekala cennete ulaşabilir insan"
Gençler ölebilir küçük kız kardeş, ama yaşlılar ölmelidir. Bu kadar ayrıntıya gerek yoktu aslında. Babam benim hayatımı karartmamış olsaydı da ölmeliydi artık.
- Sen kendine sunulan bu hayatı kabul ettin abla. İnsan ruhu yaptığı seçimlerle belirlenir. Kabullendiğin yaşamınla devasa bir korku içerisinde bu yaşına kadar gelmişsin. Şimdi bana türlü bahanelerle saçma sapan şeyler anlatıyorsun.
- Bence konuşma ilerledikçe sonu gelemeyen o rakı sohbetlerindeki "Memleketi kurtarma" laflarına doğru ilerliyoruz. Bunun sonu yok anlayacağın. Ver oradan Zeki Müren şimdi:
"Rakımda buz parçasısın, yudumladıkça yanarım. Sen Aysberglerin torununun torunu, ben Macellan'ın ta kendisi. Kutuplarında Ekvator'u keşfettim."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder