Adını bile duymam ereksiyon olmama sebep olan tek kadındı Aysel. Gerçekten de öyküsünü böyle yazmaya başladım. İzlemek zorunda kaldığım kanal sayısıyla TV'ye bakarken, en sonunda birinde karar kıldım.
Televizyona baktığımdan değil de maksat gürültü olsun. Pazar günü yapacak bir şeyiniz yoksa televizyon kurtarıcınız olur. Yemek yaparken birden "Seni seviyorum Aysel" dedi. Birileri dedi, kim olduğu önemli değildi. Aysel! 15 yıl olmuş mudur seni görmeyeli?
Yetimhaneden kaçıp kaçıp gelirdik yanına. Yetimhanenin en eskisi 18 yaşını doldurunca çıkmadan anlatmıştı gizli cenneti. Annesi hayat kadınıydı Ahmet'in. Genelevde doğmuştu. Doğar doğmaz çizilmişti kaderi. Bir gece müşterilerinden biri iş üstündeyken kadının üzerine yığılıvermiş. Yapmadım, etmedim dediyse de kimseye dinletememiş.
Önce sorguya çekmişler kadını. Sorgu da denirse tabi. Komiserinden amirine sırayla düzmüşler garibi. Ardından "10 yıl hapis" dediler. Ama 1 yıl dayanamadı Ahmet'in yokluğuna da vefat etti masum. Ölürken diğer fahişelere emanet etti oğlunu. Yetimhanede olsa da her zaman iyi bakılırdı, en çok onun ziyaretine gelinirdi. Her hafta başka kadın geliyordu. Çarşamba dedin mi hepimiz cama çıkardık. Hiç o kadar güzel kadınlar görmemiştik.
Ahmet genelevin adresini verdi çıkmadan. "Onlar size anlatır ne yapacağınızı. Muhakkak gidin" dedi. Çarşamba bekleyişlerimizden neredeyse hepsini anımsıyordum. Bir Aysel'i hatırlayamadım içlerinden.
Evet, o gelmemişti sanırım. Gittikten sonra ne yapacağımı anlamam çok sürmedi. Önce odasına girdim. Çok bekletmeden on dakika sonra da o geldi. Biraz tedirgindim esasında. Yani nasıl desem hem beceremeyeceğim diye korkuyordum hem de zarar verir mi diye endişe duyuyordum. Suratında ufak bir tebessüm vardı. Memnuniyetinden değil bariz toyluğumla bakışlarıyla dalga geçiyordu.
- Adın ne çocuk?
- Azad
- Ne güzel isimmiş. Anlamını sormayacağım merak etme. Ahmet'in arkadaşısın değil mi sen?
- Hı hı
- Korkuyor musun?
Bu sefer şefkatle söylemişti. Üzülmüş gibiydi halime. Oysa bu bile sinirlendirmişti beni. Ne çeşit bir deneyim yaşacağımın farkındaydım. Çok saçma ama o da memnun olsun istiyordum. İçten içe hala çocuk buluyordu beni. Oysa çocuktum zaten. Annem babam yok diye yaşıtlarıma göre çocukluğumdan terfi edip ara bir dönem yaşıyordum.
Yine de küçüktüm işte. Hastalandığımda annem yanıma gelsin, sabaha kadar başımdan ayrılmasın istiyordum. Ölmüş olmasına rağmen hala istiyordum. Ne yani istemek de mi ayıptı. Fakat çok ağlayınca istediklerimin olmayacağını öğrenmiştim. En büyük merakım bu oldu hayatımda. Ne acayip, istediğin olmayınca ağlaman gerekir. Çocukların hayat hakkında öğrendikleri en piç davranış şeklidir bu.
- Hayır. Neden korkacakmışım ki!
- Tamam canım, parlama hemen. Bu yeni nesil de pek bir sinirli.
- Sinirli filan değilim ben.
- Aaayyy, yeeteer! Şimdi patlayacağım. Çocuk sakin ol. Bir şey dediğimiz yok. Ne içersin?
- İstemiyorum bir şey.
- Süt vereyim mi? Ay tamam bakma öyle şaka yaptım. Şu tipine baksan bir, nasıl kasılmışsın.
Yanıma yanaştı, sokulur gibi. Hiçbir şey demeden soymaya başladı beni. Çok yavaş hareket ediyordu. İncitmemeye çalıştığı çok belliydi. Tüylerim diken diken olmuştu. Fark etmesine rağmen bu sefer hiç sesini çıkartmadı. Sadece kurumsal firmalarda işine değer vermek diye bir şey yok. Fahişe olsa da önemsiyordu yaptığı işi. Oldukça ciddiydi.
- Korkma!
- Tamam
- En sevdiğin şarkı ne? Onu açalım mı?
- Olur. Annemle babam trafik kazasında öldü. Ben de aynı arabadaydım. Sezen Aksu - Düş Bahçeleri. Annem çok severdi.
- Tamam, bildim. Şansılısın Sezen Aksu'nun tüm kasetleri bende var.
"Yürüyorum düş bahçelerinde
Gördüm düşümden büyük bahçe yok
Yüreğimin kuşları konmuş
Telgrafın tellerine
Neşesi gurbet selamlarından çok
A benim dilsiz dillerim
A benim sessiz ellerim
Yakala saçından tut hayatı
Çevir yüzüne öp öp
Duruyorum vaktin seherinde
Değiştirdim takvimleri gece yok
Yüreğimin kuşları konmuş
Telgrafın tellerine
Neşesi gurbet selamlarından çok "
- Şimdi daha rahatsın. İstersen gözlerini kapat.Tut elimden, tırnaklayabilirsin acımaz. İlk deneyimin, yavaş olacağız, sonra hızlanırız. Hisset beni, kadın olduğumu hissettir. Bunu yapabilirsin. Bakır işler gibi işle. Ver elini, göğsümü tut. Hiç kadın göğsüne dokunmuş muydun?
- Hayır, ahh. Ne oldu?
- Boşaldın. Tamam, problem değil. İlkti bu, yine gelirsin. Öğrenmen gereken çok şey var.
- Kötü mü oldu.
- Hayır aksine. Hatta çok yorgundum, iyi bile oldu.
Defalarca gittim Aysel'in yanına. Her çarşamba yanında bitiyordum. Her gidişimde bildiklerime bir yenisini ekliyordum. Karşılıklı zevk almaya başlamıştık. Ben 16, o 35 yaşındaydı. Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama hem cilveli hem şefratliydi. Hiçbir şeyin ortası yoktu onun için. Ağlaması hıçkıra hıçkıra, gülmesi duvarları delecek derecede gürültülüydü.
Balık etli bir kadındı Aysel. Bakılmalık değil hissetmelikti gerçekten. Tanrı şahidimdir ki şu dünyada ondan memnun kalmayacak bir insan evladı yoktur. Biraz göbekliydi ancak o kadar diri göğüsleri vardı ki, saatlerimi alırdı onları emmek. Bacaklarının arasındaki nazik çukurla göğüslerinin arasındaki Arnavut kaldırımlı sokaklarında kaybolurdum.
Seviştikten sonra yakardı sigarasını, başlardı konuşmaya. Bir gün dayanamadım anne babasını sordum. Kendinden hiç bahsetmiyordu, varsa yoksa seviştiği adamlar. Ben gelmeden üç gün önce herifin teki şarap şişesini götüne sokmaya çalışmış da kızlar zor almış elinden. "Bıktım artık bu hayattan" deyip duruyordu. Konu nereden açılmıştı da ailesine gelmişti bilmiyorum.
- Tahmin ettiğin gibi değil aslında. Genellikle yetim, öksüz, çok fakir bilmem ne...Ben öyle bir çocukluk geçirmedim. Çok zengindik biz, babam iflas ettikten sonra kendini astı. Annemin de sevgilisi varmış o dönemde. Onunla beraber kaçtı.
Alacaklılarla senin yaşında uğraşmaya başladım. İlk deneyimimi aile avukatımızla yaşadım. Birkaç eşyamı kurtarsın diye altına girdim. Etrafımda kimse kalmamıştı. Meğer dost sandıklarımız en başından beri "Kimse" imiş. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi işte.
- Aşık oldun mu hiç?
- Ona çok zamanım olmadı. Zenginken bakkalın çırağı vardı bizim. Kocaman mavi gözleri, bembeyaz dişleri vardı. Suratındaki her şey çok iriydi. Geniş gamzeleri, suratını kaplayan gülüşüyle dikkat çekmemesi imkansızdı. Her geldiğinde "Ekmek geldi" deyip fırlardım evden. Sonra görüşmeye başladık. Annem görmüş bir gün, babama söylemiş. Babam hemen adamlarına dövdürmüş çocuğu. Değil ekmek getirmek sokağımıza uğrayamadı bir daha.
- Sence ben de aşık olacak mıyım?
- Elbette çocuk, boşuna mı eğitiyoruz seni. Hem de defalarca aşık olacaksın. 20'lerinde kendinden büyüklere, kırkına geldiğinde 20'lik çıtırlara bakacaksın. Kıracaksın, kırılacaksın. Kırgınlıkların daha fazla olsun. Bu seni olgunlaştırır, yürek yakmamaya çalış. Kaybetmeyi öğreneceksin. Hayat sana ölümle kaybetmenin nasıl bir acı olduğunu zaten öğretmiş, ama daha az üzüleceğini göstermiyor. Hepsi kendi içinde yakar insanı. Bunu yaşayarak anlayacaksın.
Dostlukların olacak, sonra tamamen yalan olduğunu fark edeceksin. Eğlenmelik, sohbet etmelik, dinlemelik...diye diye ayırdığın çevren olacak. İş hayatına gireceksin. Asıl orospuları orada tanıyacaksın. "İşin orospusu" denir onlara. İyi bir gözlemci ol, insanları çöz, aynı onlar gibi çok yüzlü ol. Senin içinde binlerce "Sen" yarat. Ofiste, evde, sokakta, arkadaşlarının yanında. Zarar vermek isteyenler de olacak, iyi bir köpek olduğunda önüne ara sıra kemik atılan insan tipleri de göreceksin.
Nefes almakta güçlük çektiğin anlar olacak, bazı zamanlar ellerinin nikotinden nasıl da sararmış olduğunu görüp haline ağlayacaksın. "Tam da insanları tanıdım" derken ruhu orospuları göreceksin. Bunlar en tehlikeli olanlarından aynı zamanda en acıman gerekenlerdendir. Özellikle içine bastıranlarından uzak duracaksın. Bunlar toplum baskısından belki de senelerce içinde tutmuşlardır orospuluklarını.
Ortaya çıktığı vakit, babanmış, ananmış, kocanmış tanımazlar. Aynı tinerciler gibi. Farkında bile değillerdir ne yaptıklarından. Beyinleri uyumuş gezerler insan arasında. Yine tinerciyi anlarsın, sokakta yaşar, kılık kıyafeti yırtık pırtıktır, bir kere elinde koca bir torbayla gezer sokak sokak. Asıl korkman gereken bu beyni ölmüşlerdir. Müdürün de olabilir, komşun da bilemezsin. Hep dikkatli olacaksın. Arada yalnızlık kapını çalacak. Öylece oturacak karşında. Herkesten vazgeçtiğin, hayatın ne kadar boş olduğunu fark ettiğin anlar.
Pink Floyd'un dediği gibi;
- Ne gülüyorsun. Fahişeyiz diye Pink Floyd dinleyemiyor muyuz! Şimdi "Siz yeni nesil yok mu..." diye bir başlardım da neyse
"Yapayalnız... ya da ikişer ikişer! Seni gerçekten sevenler. Volta atıp durdu...duvarın dışındakiler. Kimi elele kimi gruplar halinde. Kanayan kalpler ve artisler. Boy gösterdiler. Her şeylerini verdiklerinde kimileri sendeler ve düşer! Ne de olsa kolay değil...gümbürdemesi yüreğinin...delirmiş bazı alçakların duvarının dibinde!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder