29 Ekim 2014 Çarşamba

İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ

İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden  
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun  
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
                               
Edip CANSEVER

25 Ekim 2014 Cumartesi

Benim sanki ben şimdi ne değilsem

"Son 30 yılın en şiddetli yağmuru" diyor televizyonda. Kanalı değiştiriyorum, bu sefer "ünlü mankeni dostları yalnız bırakmadı." Bunalıyorum, son 3 aydır duvarları tam 10 kere boyadım. İnsan, hayatına bazen böyle renk katmaya çalışabiliyor.

30 yaşında ailemin yanından ayrılmaya karar verdim. Bu "bir hışım"lık evden ayrılma mevzusunun hayatımı değiştireceğine inanıyordum. Değişti de aslında ama ne kadar tatmin ediciydi bilemiyorum. İstediğim saatte eve girme çıkma özgürlüğünden başka hayatım bir tık öteye gidememişti.

Bazen insanların günleri öylece biter hiçbir şey olmadan. Benim ki her gün öyleydi. Sadece bir keresinde hasta olduğum için işe gidememiş, geldiğimde beni yığınla bekleyen işleri yapmakla meşgul olmuştum. Mesaiye kalmak zorunda kaldım. Aynı gün şirket yöneticisinin sekteri de işlerini yetiştiremediğinden vaktinde evine gidememişti. 

Aslı hanım kocasından 5 yıl önce boşanan ailesiyle yaşamak zorunda olan bir kadındı. 38 yaşında olmasına rağmen hala 11'den önce evde olması gerekiyordu. Tabii bu senaryodan iyi bir aile kızı değil neredeyse her iş çıkışı 1-2 saatlik mevzu için yeni tanıştığı adamların evine uğrayan bir kadın hikayesi çıkıyordu.

Şirkette kimse kalmamıştı. Yanıma geldi, omzumu okşadı. Ne kadar kasıldığımı ve masaja ihtiyacım olduğunu söyledi. Bir şey demedim. Ardından hiç anlamadan sevişmeye başladık. Sevişmek de değil tecavüz de. Zorla olmasa da o ne istediyse öyle oldu işte. Kendimi şişme adam gibi hissetim. Bu kadar tepkisiz kalmam garipti. Sanırım önceliğim seks değildi. Ne istediğimi ben de bilmiyordum. Özlediğim biri bile yoktu. Uzun süredir ne zaman canım sıkılsa ki hep sıkılıyor da hani ne zaman kendimi boğacak düzeye gelsem uyuyordum. 


Uyumak müthiş bir teselliydi benim için. Teselli kaynağımın bir şeyler çalmak, söylemek, okumak ya da yazmak olmasını arzu ederdim. Nitekim hayattaki her şeye eriniyordum. Cenazemde "nasıl bilirdik?" sorusuna bile insanların ne yanıt vereceğini bilmediklerinden emindim. O kadar kendi yağımda kavruluyordum ki kimseye zararım olmasa da apartmanda biri öldürülse komşular ilk benden şüphelenirlerdi. O gece dışında! 

Yine tüm günü uyuyarak geçirdiğim bir akşam canım biraz yürümek istedi. Hava en saçma zamanlarından birini yaşıyordu. Ocak ayındaydık, yoğun kar yağışının ardından yollar çamur içindeydi. Hem hava soğuk hem de yolda yürünmesi hiç keyifli değildi. Unutamayacağım mutlu anlarım yoktu ama hayatımın en şahane gecesini yaşamıştım.

Saat gece 02.00 olmalıydı. Sokak lambasının etrafındaki sineklere takılmıştı gözüm. Arkadan bir ağlama sesi duydum. Ağlamaktan çok içini çekiyordu. Gecenin karanlığına inat sarı bir tutam düşmüştü gözlerinin önüne. Şapkasından fırlayan tutam gözünü kaşındırıyordu. Beni fark edince hemen toparlandı. Korktuğu belliydi. Gecenin bir yarısı ben bile korkmuştum onu görünce de o mu korkmayacaktı simsiyah uzun paltolu adamdan.

- Korkma! İyi misin?

- Hı hı

- Yardımcı olabilceğim bir halin var gibi

- Yok, iyiyim.

- Peki öyleyse.

Tam arkamı dönüp gidiyordum ki seslendi.

- Ekmek var mı?

- Evde olacak. Gerçekten benden korkmana gerek yok. Bir apartman dairesinde yaşıyorum. Burada olduğundan daha güvende olacağın kesin. Korkarsan bağırırsın, tüm bina sakinleri etrafımıza toplanacaktır.

- Olur, sabah erkenden giderim. Çok rahatsız etmem seni

- Nasıl istersen.

Yarım saat sonra eve vardık. Annemde anahtarım olduğu için bazen benden habersiz eve gelir. Yemek filan yapar. O gün de kızın şansına elimi sürmediğim bir tencere taze fasulye ve pilav vardı dolapta. Onun da en sevdiği yemekmiş. öyle açtı ki pilavı ekmekle kaşık kaşık yedi. Çok zayıftı. Biraz kendine gelebilmesi için en az 3 ay böyle yemesi gerekirdi.

- Sıcak bir duş almak ister misin? Geçen kız kardeşim buradaydı. Eşorfmanları sana uyar.

- Tamam

- Kız kardeşimin eşofmanları biraz bol olsa da ısındığı belliydi. Yüzüne renk gelmişti resmen. Islak saçlarıyla tam bir yavru kediydi. Ona benzetince mütemadiyen süt ister misin diye sordum. Tamam deyince içine biraz da pekmez koyup ona verdim.

- İstemiyorsan anlatma

- Neyi?

- Sonuçta evimde yabancı birisi var. Biraz önce soğuktan donmak üzere olan. Merak etmem doğal değil mi?

- İki ay önce evi terk edip bir arkadaşın yanına yerleştim. Ailem çok sıkıyordu, bunalmıştım. Böyle giderse kurtulmak adına annemin ilk münasip gördüğü adamla evlenip mutsuz bir hayat yaşayacaktım. Ev arkadaşımla uzun zamandır aramız bozuktu. Eve tanımadığım bilmediğim saçma sapan insanlar getirip duruyordu. En son bugün işte biri  saldırmaya kalktı. Katil olma seçeneğini bir kenara atıp evden kaçtım.

- İyi yapmışsın. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?

- Hiçbir fikrim yok. Gerisini yarın anlatsam çok üşüyorum, uyumam lazım

- Elbette. Bu aralar doğalgaz faturasını ödeyemedim. Ev çok soğuk haklısın.

Odama geçtim yarım saat sonra o geldi. Adını sormamıştım hiç. Merak da etmiyordum. Kapıyı açtı, çırılçıplaktı. Zayıflıktan içine çöken karnında yediği yemeklerden kaynaklı hafif bir şişlik vardı. Dik omuzları, ortası ayrık ama diri göğüsleri, kendi gibi çok tüylü olmayan vajinasıyla dupduruydu karşımda. 

"Çok üşüyorum beni 'sever gibi' yapar mısın?" dedi. Sadeliğinin verdiği öyle bir ışıltısı vardı ki penisim çoktan bu durumdan memnun kalmıştı bile. Hiçbir şey demeden elimi uzattım. Eğer birbirini tanımayan iki insan sevişiyorsa araya sözcüklerin girmesi ancak işin gizemini bozar. İniltilerimiz dışında hiçbir ses çıkmadı.

Oda çok karanlıktı, yüzünü pek göremiyordum. Bacaklarımın arasındayken sadece saçlarının rengini fark edebiliyordum. Öyle güzeldik ki birbirimizi aldığımız zevklere göre yönlendirmiyorduk. Sen altta ben üstte, sen üstte ben altta. Hayır sadece birbirimize dokunmanın keyfini sürüyorduk. Yavaş yavaş sabah oluyordu. 

Son defa penisimi ağzına almıştı. Ağzına gelmesin diye (beyaz sıvıyı yutmak ister miydi bilemiyorum) boşalmak üzereyken kafasını kaldırdım. O anda güneş tam da yüzüne vurmuştu. Ela gözleri güneşin etkisiyle yeşilliklere bürünürken saçlarının sarısı ise güneşle yarışıyordu. Üstüme yattı, sızmıştı. Elimi yumuşacık götüne koydum, başladığımız gibi sessizdik yine, uyuduk.

Uyandığımda yoktu. Küçük bir mektup bırakmıştı bana:

"Sayın güzel adam,

Kimsenin yüreğinde kalmadım. Kalbimi sofranın ortasına koyar gibi yaptım da koymadım. İnsanoğlu aç, ya kemirirlerse? Benden ne kalır o zaman geriye. Çok kırdım, aldattım ama inan aldatıldığım da kırıldığım da daha çok. 'Sever gibi' hiç yapmadım, içmeden sevmediğimle sevişemedim. Çok hırpalandım, yine de bekledim. 

Kelebek değildim en nihayetinde. Ömrüm vardı, sabretmesini bildim. Şimdi ben sana gelirsem aklımız karışır, bir sürü kavramlar yükleriz en olmadık an'larımıza. Sevişmenin tam ortasında "aşk mı, sevgi mi" diye soran bakışlar atarız birbirimize. Garip şeyler bunlar. İçinde duygu varsa bir adın, tanımlama istemez yaşanmalı sadece vakitsizce. 

Aşktan emin olan da var olmayan da. 'Samimiyet' diyorlar herkes farklı anlatıyor. Herkesin her şeyi kendince başka. Ama bak ekmek nedir derim sana. Biçimi, tadı, rengi, kokusu, yapılışı. Ama anlatamam ki ekmek neden 'ekmek'tir. Yani anlayacağın insan insana alışmadan uzaklaşmalı anında. 

Bir gün ben ben'den emin olursam şayet söz yine varacağım yanına. Şimdilik gideym ben. Kendi içime düştüm, kurtulasım da yok. Pervaneysen ateşten korkma, pelerinin var diye uçacağını sanma, ezberden gitme hayat sınav değil. Kim demişse yalan, anladığın yerden mahfeder seni. Ben böyle mutluyum. Anlayacağın epey uzun eve giden yol.


Hilmi Yavuz'dan bilir misin?

"İnsan kendini özler mi?
Özler! nerdesin ben?
'benim sanki ben şimdi ne değilsem...'

"Kendi"ne iyi bak! Fevkaladeliğini gösterecek."


























24 Ekim 2014 Cuma

Sinem Sal - Yine de Amin (altını çizdim)

- Ölünce çiçek açacağına inananlara

- Otobüse arkadan binince akbil uzatmayanlara

- Kuzey cazıyla yemek yaparken geceleri arabeskin dibine vuranlara

- Halk arasında "kara sevda" diye bilinen tüm cinsel ilişkilere

- Kusursuz olan eksiktir kusurdan

- Bir panayır soytarısı gibi yaz günü çizmelerle düşme numarasının ardından alkışı kaptım da yaslanmadım arkasına padişahın bu uğurda verecek bir pulum da yoktu üstelik

- Kaçıp delikten uzay aracı gibi
inip dünyaya:
burada insan var durun!
demek isterdim

- Şimdi anlatacaklarım iç savaşımın gerekçesidir. Öyle sıkkınım ki otosansürümden, medeni halimden ve orantısız gücümden, soyarken elmayı hıncımdan gerçi bilmiyorum ne değişirdi dünya barışı gelse bunu dilemek için güzel de değildim yeterince.

- Kendinden utanan cenaze helvasıyım

- Üstelik bir yere varamaz insan
ayaklarıyla alınca yol
sabır taşa emanet,
çatlamayı da bilmeli insan

- Sevdiklerin gibi uçuşurken gözünden ve ayrılırken biraz daha vahşet gerek, çünkü hiçbir şey iyi hatırlanmak istemez

- Kumandanım dedim, maşallahı var ordunuzun haddim olmayarak, ölüme geçmez lafınız, ne ayak?

- Kalbi bozuk olanın ağzı olmuyor öyle

- Üstadım şimdi şöyle bir mesele var
ama dur ayaküstü konuşmayalım
atıfta bulunalım ahır hayvanlarına
sevişmeyi böyle bir karara bağlayalım

- Sana son bir sorum olacak saatin kaç tilki tilki annem bunun üstüne bana, kürkçü dükkanı süsü verdi.

- Bırakınca kendimi aşağıya arkamda kaldı kuşlar
çakılırken yere, son sözümü dedim:
geçtim sizi, içim rahat
çember halinde ederlerken tam tepemde tavaf
dedim başımın üstünde yeriniz var.
kim anlattıysa bana bu masalı
iyiler iyiye kavuşmadıkça
inanmak artık

- Sabaha karşı masada kırıntı bulur sevdiğinden
kalbinde durmadan ayaklanan sanma ki yakalanır
sanki genzimi yakıyor nefes almak
erken ölenler yalnızca
iyiler değildir her zaman

- Dostum ben kursakta kalan her şeye karşıyım

- Eğer kendimi alıkoymazsam fena bozulacağım

- Şansım varsa kimseyi üzmeyeceğim
ama üzüleyeceğim de.
arkama yaslanacağım
bağıracağım:
Kayıt!
diyecekler:
Kaset evde kalmış hocam

- Şimdi bir kenara itelersek her şeyi
nedir bunca yorduğumuz kalbimizi
bir ara nefes alırsak, dedik belki yaşarız

- Ayrılık neredeyse insan çakılıyor oraya

- Bakarsın batarım dünya iflas eder

- Sonradan anladım kalpsiz insanla zinadır her sevişme

- Ablam sen şimdi buradan dümdüz gidiyorsun
sola dönüyorsun ablam, bir ev var, eve giriyorsun
hayatından kurtulmak isteyen hayatına yapışır
olayı yanlış anlıyorsun ablam, seni sevdi sanıyorsun
sen şimdi oradan bir gece yalnız çıkıyorsun
esmer kısa adamları daha iyi anlıyorsun
evinden kurtulmak isteyen, evine dadanır
senden kurtulmak isteyen, derhal değişir

sen şimdi ablam oradan kaçıyorsun
bir daha karşılaşırsan, adını söylüyorsun
çünkü ablam, her ayrılık
yeniden yaratır kalbi
olmadı ablam o kalbi, bir güzel söküyorsun

ablam sen şimdi buradan hemen ayrılıyorsun
sağ ayakla çıkmak için, sol bacağını kesiyorsun

- Eyvallah,
hırçındım çünkü içimde şerbet kaynıyordu
tüm güzel şeyleri yuvarlıyordum mideye
tahammülüm yoktu anlamaya sıkıntıyı
çünkü başta kendisi beni sallamıyordu
ayarım bozulmuştu ama
sanki hiç tutmamıştı da?

- Geriye tırmanan örümcek umutlandırır. 
Gelmez kimse beklersen sonra. Boğmak gerek ama o ayrı günah. 
Nereden baksan oradan yanlış hikaye. 
De yaşanmalı kendince, nihayetinde. Ölüye saygıdan susulup geçilir mezarlıktan. 
Onu anladım da duvardaki kuşun günahı ne? dedim kara kutumu verin bana. 
Ölmeden önce ne dedim. Benim de hakkım bilmek. Dediler toprağınız bolsun. 
Aşktan kaybettik sizi, aşkla kazandık

- Okullardan tek şey öğrendim solak, sağ yanına alınınca bazen yapışır dirsek.

- Çekim yasası olsaydı taht kurmuştum kalbine

- Tabiatı gereği insan akılalmaz kötüdür
düşen adam videoları olur sabah haberlerinde
tık sayısı>fanzin rekorlarından
ben adaleti elbet aramam artık böyle eşitsizlikte
sağlama yaparken elde kaç olduğunu 
yazmazsam unuturdum hep

- Eh fena sayılmazdık, hakikaten kötüydük
kimsenin bilmediği evlerde buluşup
birbirimizi öpmeye kalkıyorduk sessizce
ben seni Tamburi Cemil Bey sanıyordum
ama sen aniden Foucault

- Sokakta yürüyorum, organ mafyası yolumu kesiyor:
bize kalbinizi bahşederseniz, size aklınızı veririz
arkamı dönüp koşuyorum, müneccim halime bakıyor:
bu kalple çok yaşamazsınız, üç vakte ölüyorsun.

korkuyorum, sen yoksun.

- Yara derin açıldığında, içinde çiçek aç

- Tuhaf bir yağmur başladı, kasabaya özgüdür diye
sesimi çıkartmadım
oralıymış gibi yaptım, çok güzel başarırdım bunu,
oralıymış gibi olmayı

- Yatağa uzandım
düşünüp düğün pastalarını, limonataları,
ev ayakkabılarını, küçük sehpahaları, renkli peçeteleri,
kase şeklindeki pilavları,
ayrı odada oturan kadınları adamları
büyük bir üzüntü içinde kustum

dedim biz bu dünyayı değiştirebilirdik.
dedi, eh be yavrum giydiğin pelerin uçurmuyor seni


- Kız benim göğsüme dayanır, sevilmeyenin hatrı kalır

- Ömrünün % hayatı şaşırmakla geçmiştir
yüreği hep ağzındadır, öyle bilinir
mahalle adabına sonuna kadar aykırı
boş gelen bir tabak, elbet geri çevrilir

- 123:
insan doğar, büyür, ölür
salla.
insan sever, sevilir, ölür
bil.

- kalbinle görmeyi bırak daha mutlu olursun

- ölüyorsunuz cesediniz pek sıcak beyler
yaşarken daha soğuktunuz okşayın
memelerimi en son siz dokununuz
bayan bayan bayan bayan bayan
size kadın demek istemem beni
elleriniz sularken çok sevimsiz

- 3 2 1 0
zaten
sevdiğim her şey hep geride kalır

- aynı kitabı okuyup farklı yerlerin altını çizmişiz

- kendini ikna edersen hafifletilir suçun

- hayvanca katlettiğim kuştan özür dileyecek ben taş
fırlarken sapanından çok kahraman
düşünce avla birlikte yere
tepemde iki ayak
eğilip alırken hayvanı
dedim
hangimiz zalim

- kendi içine düşenin yoktur kurtulası

- elbette, elbette yani bu 
elbette geçer
daha öncekiler gibi
elbette koparak

- bugün evliliğimin en kötü günü
çünkü aşık oldum

- aşk laikti, devlet ve din işlerini ayırıyordu
üstüne benzin döküp ikna etmek için seni
doğurmaya çocuk arıyordum

































19 Ekim 2014 Pazar

Sanki kocaman tuzla dolu bir çuval, sırtlamışım da...

Uzun süredir nefes almıyorum, yutkunuyorum. Yaklaşık 5 yıldır gerçeklik kavramına öylesine uzağım ki yalanlar üzerine kurulu bir yaşam, bir süre sonra neyin doğru olduğunu unutturuyor insana. Sen öldükten sonra hayatın ne kadar gerçek olduğunu öğrendim. "Gözlemlemek" diye bir cümle varmış mesela uzun süredir başka insanlara yaptığım bu. 

Bu ölen kocanın ardından özlem dolu bir mektup değil hayatım. 5 yıllık bir evlilik ve ondan öncesindeki flört dönemimizi de sayarsak neredeyse 10 seneye sığdırdığım yalanlarımı anlatacağım sana. Sen bu denli yalan olmasaydın yine de kendime itiraf etmeyi düşünmüyordum. 

Saat 16.00'ya geliyordu. Duşta belli belirsiz ses duyup bakmadım. Çıktığımda hala ısrarlı çalan ses beni rahatsız etti. Alo demeye kalkmadan

- Nerdesin Arzu?

- Duştaydım baba ne oldu?

- Tamam gelince konuşuruz. Birazdan annenle sana geleceğiz.

Geldiler, konuştular, çantamı bile almadan evden fırladım. O ana kadar bölük pörçük hatırladığım ne varsa cansız bedenini morgda görmemle tokat gibi sindi yüzüme. Nasıl gidersin, beni nasıl yalnız bırakırsın diye diye parçaladım kendimi. Günlerce ağladıktan sonra insan yorgun düşüyor. Kalp krizi erken bulmuştu seni. 

Bundan sonraki hayatımı nasıl sürdüreceğimden emin değildim. Bir hafta sonra tekrar mezarını ziyarete gittim. Öylece mezarının başında durmuş ağlıyordu. Cenazede görmemiştim. Yüzü hiç tanıdık gelmiyordu. Beni görünce toparlandı. Sen kimsin dedim. Bir arkadaşınmış. İnandırıcı değildi tabii. Nereden tanıyorsun sen benim kocamı der demez ağlamaya başladı.

Anlamıştım tabii. Sadece dinlemek de istedim. Şaşkın değildim ne yalan söyleyeyim. Yalnızca böyle bir zamanda öğrenmek değildi isteğim. Flört dönemimizden beri böyleydim ben. Hiç bilmedin. Seni hayatıma sokmak için elimden geleni yaptım. Öylesine diye başladığımız ilişkimiz zamanla sahiplenilme duygusuna döndü. 

Kendince düz bir ailem vardı. Çok kötü şeyler yaşamadım, çok iyi de. Aşklarım da öyleydi. Senden önce bir kez terk edilmiştim. Senin de avuçlarımın içinden kayıp gitmene izin veremezdim. Çok aldattın mesela. Güzele hayradın, zaafların vardı. Önce seni çözdüm. Seni çözmek inanılmaz kolaydı. Ardından susmayı öğrendim. Her zaman hakimiyeti seven bir adamdın. Aranızda iki yaş olan insanlara bile "gençler" diye seslenirdin. Babacan davranmayı seven, herkes her şeyini sana anlatmalı, seni sevmeli yani egoist bencilin tekiydin baktığında. 

Oyunumu oynamaya koyduldum ben de. Ağlamayı çok iyi becerirdim mesela. Aldatmalarını öğrenmeme rağmen her zaman susmayı yine de terk etmemeyi sürdürmüştüm. Bu huyuma bayılıyordun. Senin için kadının anlamı buydu çünkü. O kadar çok kadınla o kadar çok şey yaşamana rağmen hepsi senden 1 hafta sonra birini bulmuştu. Ama ben her zaman yanındaydım. Gerçekten seven bir kadının her ne olursa olsun yanında olması değildi gerçek sevgi. Sen bu zamana kadar böyle öğrenmiştin ben de öğrendiğini hayatına sokarak bu bildiğini iyice azımsamanı istedim. Gerçekten seven bir kadın gider sevgili kocacağım. Benim gibi gitmeyenler stratejik akıllı hatunlardır.

Keyfim yerindeydi. Alışverişimi yapıyor, yiyor, içiyor, tatillere gidiyor üstüne de beni şımartıyordun. Bir gün aşık olur da beni bırakırsın diye korkmadım değil. Cesur bir kadın değildim ben. Sana her zaman ihtiyacım vardı. Yurt dışına çıktığımda bile yanımda sen yoksun diye doğru düzgün gezmedim. Korkttum... Sen benim koruyucumdun, ama aşk bilemiyorum. Seviyordum ama aşık değildim. Sadece yanımda bulunması gereken alıştığım bir figürdün sen. Mesela sen beni aldatırdın bilerek sıkmazdım seni. O dönemlerde ayrıca güzel davranırdın çünkü. Haliyle işime gelirdi bu durum da.

Bu stratejik oyunuma önce kendimi çevredekilere sevdirerek denedim. Hayatının her köşesinde yer almalıydım. Ne uğraşmıştım ama. En yakın arkadaşların, ailen, sürekli gittiğin mekanlar, hangi kızla samimi olsan samimiyetinizi bozma çalışmalarım... Bunca yılın ardından sana bunları yazmam bile cesur olamadığımın bir göstergesi aslında. Ölüp gittin ve okuyamayacaksın. Sayende bugün kadın olduğumu öğrendim ben. Evet ne evlilik ne başka bir şey. Henüz yeni kadın olabilmiştim. Hiç terk edilmeyi unutan, ne istersem isteyeyim (tabii bu kısmı sayende) ayağıma gelmesi, kaybetmeyi bilmeyişim, çocukluğumun herkesten daha güzel geçmesi.

Bugün hayatıma tekrar yön vermem gerekti. Bazı kararlar aldım. Borçlarını ödemişsin. Çok teşekkür ederim beni yine zor durumda bırakmadın. Genç sayılırım hayatımı tekrar birilerini sokacağım, tekrar seveceğim, sevişeceğim. Bu sefer aşık olmak istiyorum. Terk edileceğim büyük ihtimalle. Şımartılmak istemiyorum artık. Boğuldum, bunaldım tutkuyu tatmak istiyorum. Bakalım o gidişlerinin sebebi olan bu duygu nasıl bir şeymiş. 

Senden kalan paranın keyfini çıkartmak istiyorum mesela. Üzgünüm kocacığım, kaybetmeye alışık değilim ben. Aşk acısı çektikten sonra büyümüş bir kadın olamadım artık olmak istiyorum. Hala küçük bir çocuğum ben. Arada sırada elmalı kurabiyeler yapan, buzdolabına kışın yemek için sebzeler tıkıştıran, sevişmelerimizde sadece senin zevkin için hareket eden, o en sevdiğim turuncu rengini sırf sen kırmızıya bayılıyorsun diye üstüme giymeyişim. 

Bu kadar yol yordam insanı yoruyor. Demek insan değişmezmiş ben kendi hayatımı mahfetmişim. Sana bir itirafta bulunayım mı? Şu mezarında gördüğüm kadın var ya. O seni benden daha çok sevmiş ne acı. Ben o kadarına katlanamazdım. Öyle güzel ki, güzelliğini bir ömür boyu benimle paylaşmaya hazır küçük bir kadın. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Nefesi kesiliyordu ara ara vicdan azabını bana itiraf ederken. Hiçbir şey diyemedim. Öylesine üzüldüm ki neredeyse kim olduğunu unutup omzunu uzatacaktım. 

Karşında hiç ağlayamamış, öyle dedi bana. İki kadının ağlaması bir adama zor gelir. Sen benden önce hayatındaydın, söz sahibi olan sendin dedi. Ağlamalarımı yalnız geçirdiğim gecelerde yastığıma yaslayarak harcadım. Senin için "çok güzel bir adamdı gidemiyordum" dedi. Bir CD tutuşturdu elime, ben onu anlatmayı beceremem ama eğer affetmeyi denersen bir gün, dinle. Beni anlamanı bir kadın şairin yardımıyla sağlamak istiyorum.

Hoşçakal Arzu, ben onu gerçekten çok sevmiştim. Elimden gelseydi yurt dışına çıkabilirdim. Onunla aynı ülkede yaşamam bile kopamayacağımın bir göstergesiydi çünkü. Şimdi gerçekleri biliyorsun. Ondan nefret etmeni istemiyorum. Her zaman seni çok düşünen bir adam oldu. Benim yanımda bile. Her zaman senin için daha çok endişelendi. 

Hani şurada uçurumun kenarında bir sen bir ben olsak gözünü dahi kırpmadan seni seçerdi. Bunu bilerek birini sevmenin yükü, çok ağır. Omuzlarıma katlanılması zor bir acı veriyordu. Sanki kocaman tuzla dolu bir çuval, sırtlamışım da sonu bitmek bilmeyen bir tepeye yürüyorum. Bazen kanıyor sırtım, yaralar açılıyor. O tuz iyice yakıyordu vücudumu ben yol aldıkça. Pansuman yapacak kimse yoktu etrafımda. Yalnız başıma sırtlandım yükümü de öyle sevdim ben senin kocanı.























































12 Ekim 2014 Pazar

Güzel Şeyler

- "Bayım; bu gidişleriniz beni şair, sizi şiir yapacak." Didem Madak

- "Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hali, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir." Edward W. Said, Başlangıçlar

- "Boşluğun yaraladığı hafızamız, anımsamayı da unutmayı da bilmiyor" Ayşegül Devecioğlu, Kış Uykusu

- "İnsan yalnızca yüreğiyle yaşamaz. Tepki, bir eylem değildir." Ursula Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar

- "Baş kaldırmak için, bir şeyi benimsemek, ciddiye almak, ona bağlanmak, o bağlılığın yükünü duymak gerekmez mi?" Bilge Karasu, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı

- "Kolay değil dile getirme eşiği." Ahmet Ada, Taşa Bağlarım Zamanı

- "Çok büyük bir uzaklık, çok fazla olanaksızlıklar vardı sizinle aramızda; aynı oyunu oynamıştık ancak siz hala canlıydınız." Julia Cortazar, Ayakizlerinde Adımlar

- "Sonsuzluk, bilmiyoruz ki, belki de/Şefkatli bir şeydir, ne bileceksiniz" Birhan Keskin, Soğuk Kazı

- "Beklemeyi bilen kan/Taş olmayı da bilir/Dünyada olmak acıdır/Öğrendim." Bejan Matur, Tanrı Görmesin Harflerimi

- "Çaresiz bir şekilde hayatımızdan daha çok keyif almaya, çabalarız ama keyif ve mutluluk veren her şey ya pahalı ya da zararlıdır" Magritte Schreiner, Hayal Kırıklıkları Kitabı

- "İnsan mutluluğu ender rastlanan bir olgudur. Mutlu çağlar değil, yalnızca mutlu anlar vardır." John Berger, Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü

- "Başkasının mahremiyetini ihlal etmemeye özen göstermek,kolayca onun acısı karşısındaki duyarsızlığa dönüebilir" Slavoj Zizek, Kırılgan Temas

- "Erişebilir bir hakikatin olmaması, hakikate erişme gayretinden vazgeçmemiz anlamına gelmez" Bülent Somay, Bir Şeyler Eksik

- "Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın." Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk

- "Yolum hangi büyük şehre düşse, orada henüz ayaklanmaların, katliamların başlamamış olmasına hayran oluyorum" E.M.Cioran, Tarih ve Ütopya

- "Polis iğrençtir, çünkü kendini yasa koruyucu yerine koyarak hukuku icat eder, hukuku kendine mal eder." Jacgues Derrida, Şiddetin Eleştirisi Üzerine

- "Sıkıntı öldürüyor. Çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürmüyor. Sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü" Mural Uyurkulak, Tol

- "Ihlamur kokusu üflemiş/kulağıma annem/ben küçükken" Meltem Ahıska, Havalandırma

- "Bir deliydi mahallemiz ilaçlarını içmeyi unutmuş" Didem Madak, Pulbiber Mahallesi

- "Hayat bir panayırdır;biraz hüzünlü,biraz neşeli,biraz tehlikeli,biraz cömert, biraz tesadüfi, biraz kırık" Jacques A.Bertrand,Terazinin Hüznü

- "Mutlu olmak, korku duymaksızın kendi kendinin farkına varmaktır" Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk

- "Mutsuzluk üstüme çullanmadı, yavaşça sızdı yaşamına. Uzun süre gizli tutulmuş bir hakikat, reddedilmiş bir gerçeklik gibi" Georges Perec, Uyuyan Adam

- "Mutsuzluğa yakından bakan, ama mutsuzluk fikriyle mutlu olmayan bir edebiyat mümkün mü gerçekten?" Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili

- "Belki de kendimizi başkasıyla kıyaslamalıyız, ama sadece gönül fakirliği ve zenginliği açısından" Engin Geçtan, Zamane

- "Ben?/oyun bozan/işte emrim/safları bozun/amin..." Hüseyin Kıran, Madde Kara

- "Hepimiz ölüme bir hayat borçluyuz" Salman Rushdie,  Geceyarısı Çocukları

- "Bir özveride bulunup sonra da bununla övünürsen, özverinle birlikte lanetlenirsin" (Ludwing Wittgenstein, Kesinlik Üstüne + Kültür ve Değer

- "Sanat ile para sözcüklerinin birbirinin yerine kullanılır olması ikisinde de yozlaşmış bir şeyler olduğunu göstermektedir" Donald Kuspit, Sanatın Sonu

- "Gerçek sanat bizi rahatsız etme yeteneği taşır" Susan Sontag, Sanatçı: Örnek bir Çilekeş

- "Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir" Theodor Adorno, Minima Moralia

- "Felsefe hayal kırıklığı ile başlar" Simon Critchley, Sonsuz Talep

- "Düşünme dünyanın mevcut haliyle yüz yüze geldiğinde bir hoşnutsuzluğa kapılmıyorsa felsefe de olmaz" Alain Badiou, Sonsuz Düşünce

- "Zihin, daima sonradan gelir. Düşünmek, hep sonradan düşünmektir." Adam Phillips, Dehşetler ve Uzmanlar

- "Her düşünce, bir tebessümün yıkıntısını andırmalıdır" E.M. Cioran, Burukluk

- "Köle emeği salt fiziksel gücü, elleri zaptetmez, zihni ve kalbi de ele geçirir; ruh ilk kemirilen olur, peşinden de vücıt göçüp gider." Andrey Platonov, Can

- "Kaybedilmiş bir davayı savunmak zafer kazanan bir davayı savunmaktan iyidir." Edward Said, Kış Ruhu

- "Her şey güçten ibaretse, yenilgi kaçınılmaz. Zayıflığın da bir hükmü olmalı." Aslı Biçen, İnceldiği Yerden

- "Yaşadıkça şunu düşünüp duruyorum: İnsan insan için bu kadar mı tehlikelidir de aralarında iktidarın durması gerekir?" Andrey Platonov, Çevengurdi?

- "İnsan olan yerlerim çok ağrıyor/ Olsun, yine de sen kapanma, bu sıra benim. Yerine bırak ben incineyim." Birhan Keskin, Ba

- "Kötü, iyinin eksikliği miydi? Tıpkı tuzlunun tatlının eksikliği, kederin neşenin eksikliği olması gibi bir şey miydi?" Carl-Johan Vallgren, Bir Garip Aşk Öyküsü

- "Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur." Ursula Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Erkekler

- "Bedenim inatçı bir çocuktur, dilim çok uygar, olgun bir kişi." Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar

- "İnsan kendi içinde kesinlikle bir bütün değildir, homojen değildir; içinde ne var ne yok karışır, bir an bir insandır bir an sonra başka bir insan." Salman Rushdie, Geceyarısı Çocukları

- "Her yara kendi ışığını saçar." Anne Carson, Kocanın Güzelliği

- "Demokrasi başlangıcı olmayan başlangıç, hükmetmeyenin hakimiyetidir." Jacques Ranciere, Siyasalın Kıyısında

- "Etiksiz ekonomi politikası kördür, ekonomik kaygı gözetmeyen bir etik mücadele ise boş." Kojin Karatani, Transkritik

- "Don kişot, kendine olaylar icat ediyordu-biz ise üzerimize gelen olayların elinden nasıl kurtulacağımızı bilemiyoruz." E.M.Cioran, Burukluk

- "Sen hayal et, her şey olur, her şey unutulur." Levent Yılmaz, Afrika

- "Giderek anlıyorum ki utanç, uzun vadede ümit etme yeteneğimizi aşındıran ve ileriyi görmemizi engelleyen bir duygu." John Berger, Kıymetini Bil Her şeyi

- "Burjuvazi hoş görülüdür: İnsanları oldukları gibi sever, çünkü onların olabileceklerinden nefret etmektedir." Theodor Adorno, Minima Moralia

- "Saf zihinlerden oluşan bir topluluk olmakla övünmeyelim artık, ilişkilerimizin gerçekten ne olduğunu görelim: köle-efendi ilişkileri bunlar." Maurice Merleau-Ponty, Algılanan Dünya

- "Gayrı meşru çocuklar genelde kökenlerine karşı fazlasıyla vefasız olurlar. Ne de olsa babaları lüzumsuzdur onlar için." Donna Haraway, Başka Yer

- "Onların inandığı gibi inanmıyorum, onların yaşadığı gibi yaşamıyorum, onların sevdiği gibi sevmiyorum...Onların öldüğü gibi öleceğim." Marguerite Yourcenar, Ateşler

- "İki kişi ilişkilerini, onu olduracak kadar kuramazlar ama öldürecek kadar bozabilirler yaptıklarıyla." Oruç Baba, ile

- "İki kişiden ancak arkadaş olur;çift üç kişiden oluşur." Adam Philips, Tekeşlilik

- "Döndüm! döne döne kendime dönemeden döndüğüm yere döndüm" Yücel Kayıran, Çalgın

- "Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidir." John Berger, Görme Biçimleri

- "Mutlu bir evlilikten daha büyük bir skandal olamaz." Adam Philips, Tekeşlilik

- "Aşk farklı olanda benzerlik görme gücüdür." Theodor Adorno, Minima Moralia

- Sevgi tekrardır. Kötü şiirlerdeki, tekerlemelerdeki, boş inançlardaki, saplantılardaki, büyülerdeki tekrar." Hür Yumer, Ahdımvar

- "Aşk bir cezadır. Yalnız kalmayı beceremediğimiz için cezalandırılıyoruz." Marguerite Yourcenar, Ateşler

- "Hayat, aşkın ölümünden sonraki uzun can çekişmedir." Daniel Pennac, Küçük Yaz Satıcısı

- "Tekeşlilik en iyi haliyle, beraber ölünecek birini bulma dileğidir; en kötü haliyle ise hayatta olmanın dehşetlerine bir şifa." Adam Philips, Tekeşlilik

- "Haklı olduğuna bu kadar inanmak zalimleştirir insanı." Ayşegül Devecioğlu, Kuş Diline Öykünen

- "Kaçanın uzaklaşmak isteyenin, yeniliği taşıyacak kadar güçlü olması, aksi taktirde buna hiç kalkışmaması gerekir." Türker Armaner, Taş Hücre

- "İnsan bir ülkeden ne kadar büyük bir kararlılıkla kaçarsa kaçsın yanına bir elçantası almadan edemez." Salman Rushdie, Utanç

- "Kendini tanımak "dıştan içe" sensiz bir yolculuktur, anlatılması ve paylaşılması zor, bazen sadece kokusu alınabilir." Engin Geçtan, Zamane

- "Filozof bir soruya çare bulur; bir hastalığa olduğu gibi." Ludwing, Felsefi Soruşturmalar

- "Herkesin içinde belli bir sayıda sözcük vardır." Paul Auster, Cam Kent

- "Her kitap, okuru için anladığı kadarıdır. Bazı okurların anladıkları, kitaplardan daha fazladır." Murathan Mungan, 227 Sayfa

- "Okuyabilmek için insanın kendisini sevmesi gerekir, azıcık da olsa." John Berger, Kral

- "Okumak, metinle aramızda bağ kurmak kadar, metinle aramızdaki aşılmaz mesafeyi anlamlandırmaktadır aynı zamanda." Nurdan Gürbilek, Yer Değiştiren Gölge

- "Eminim ki eğer kağıtları karalamasaydım, uzun zaman önce kendimi öldürmüş olurdum. Yazmak olağanüstü bir tesellidir." E.M.Cioran, Ezeli Mağlup

- "İnsan kendine hayat seçemiyor". Leo Malet, Kara Üçleme

- "Açık söyle, meleklerin ekmeğini kazanmak mıdır insan hayatı?" Daniel Pennac, Küçük Yazı Satıcısı

- "Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar." E.M.Cioran, Çürümenin Kitabı

- "Hiçbir şeye benzemez meleklerin uykusuzluğu/dinlesinler dinlenelim" Murathan Mungan, Dağ

- "Belki de acı, yaşadığımızı bize hissettiren bir dosttur. Onu sevinçle kabul etmeli ya da ondan ayrılmalıyız." Magritte Schreiner, Hayal kırıklıkları Kitabı

- "Vicdan Tanrı'nın bizim içimizde çalışması değil, kendimizin kendimiz üzerindeki çalışmasıdır." Simon Critchley, Sonsuz Talep

- "Yapıtlarımda alıntılar silahlı eşkıyalar benzer;gelip geçenleri kanaatlerinden ederler." Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk

- "Her eylem içimizdeki sırtlanı teşvik eder." E.M.Cioran, Burukluk

- "Her yapıt bir endişeye doğar." Harold Bloom, Etkilenme Endişesi

- "Her sanat yapıtı işlenmemiş bir suçtur." Theodor Adorno, Minima Moralia

- "Kitaplar ve fahişeler-birinin sayfalarındaki dipnotlar neyse, ötekinin çoraplarındaki banknotlar da odur." Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk

- "Karşılaştırmalı edebiyata pek inanmam. Ama büyük şairlerin evrenselliğine inanırım." Alain Badiou, Başka Bir Estetik

- "Umut, rahata ermemişler arasında bulunur en çabuk." Theodor Adorno, Minima Moralia

- "Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil." Ludwing Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus

- "Gelecek hakkında kesin bilgiye sahip olsaydık, herhangi bir şey yapmaya yönelik ahlaki bir zorlama olamazdı."  Immanuel Wallerstein, Bildiğimiz Dünyanın Sonu

- "Banka kurmanın yanında banka soymak nedir ki?"-Bertolt Brecht, Eric Hazan, Demokrasi Ne Alemde?

- "Dans edemediğim devrimi istemiyorum." Emma Goldmann, Hayatımı Yaşarken

- "Devrimi satın alamazsınız, devrimi yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak." Ursula K.Le Guin, Mülksüzler

- "Ateşböceği olsam/ben de sevmem sabahı" Süreyya Berfe, Seferis ile Üvez

- "Her arzu özgürlüğe yol açmaz, ama özgürlük bir arzunun tanınması, seçilmesi ve peşine düşülmesi yolunda bir deneyimdir." John Berger, Kıymetini Bil Her Şeyin

- "Bizi geliştirdiği için güzel şeydir tecrübe, ama çoğu insanın ve çoğu toplumun tecrübesi acılarla örülmüştür." Cemal Kafadar, Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken

- "Alışkanlık, birey ile çevresi ya da kendi organik tuhaflıkları arasında varılmış bir uzlaşıdır; durgun bir dokunulmazlığın güvencesi, bireyin varoluşunun paratoneri." Samuel Beckett, Proust

- "Balık yaşamla ölüm arasında durur; bir danayı al misal, o bile düşünür, ama balık düşünmez-o her şeyi zaten bilir." Andrey Platonov, Çevengur

- "Toplumlarımız asla tümüyle barışçıl, tümüyle rekabetçi değildir, safi bencillikle ya da mükemmel bir ahlakla yönetilemezler. Doğada saf durumlar yoktur." Frans de Waal, İçimizdeki Maymun

- "Dil bir deridir: dilimi ötekine sürterim. Parmak yerine sözcüklerim ya da sözcüklerimin ucunda parmaklarım varmış gibi. Dilim arzudan titrer." Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar

- "Bilimciler her türlü hareketini ve ortaya çıkan renkleri açıklayabiliyor diye, daha mı az güzel oluyor gün doğumu?" George Levine, Darwin Sizi Seviyor

- "Sonra, hızlı çekimde çürüyen meyveleri gösteren doğa belgesellerindeki gibi hızla buruştu, küçüldü, kayboldu." Fatih Özgüven, Bir Şey Oldu

- "Hiçlikten hiçbir şey çıkmaz, Hırsızcık;boşluktan da hiçbir öykü çıkmaz;yeni öyküler eskilerinden doğar-o öyküleri yeni kılan, yeni bireşimlerdir." Salman Rushdie, Harun ile Öyküler Denizi

- "Yavaştır yaşamın anlamı." Oruç Aruoba, hani

- "Yazın bittiği her yerde söylenir/ söylenmeyen şeyler kalır geriye" Murathan Mungan, Yaz Geçer

- "Ölmek kendini yitirmek ve diğerlerine katılmaktır. O ise kendisini kurtarmış, diğerlerini yitirmişti." Ursula K.Le Guin, Mülksüzler

- "Sağlıklı kişi, eğer dürüstse hastayla hiçbir alışverişi olmasın, kendisine hastalık ve tabii dolayısıyla da ölüm hatırlatılmasın ister." Thomas Bernhard, Wittgenstein'ın Yeğeni

- "Ölüm bir günümüzü boş tutmanızı istememiştir bizden" Samuel Beckett, Proust

- "Kısa bir süre içinde öleceğine inanan bir kişinin ansızın çok az bir geleceği ve epey bir geçmişi olur." Douwe Draaisma, Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer

- "Saatlerden ve günlerden kaçış yoktur. Ne yarından ne dünden. Dünden kaçış yoktur çünkü dün bizi çarpıtmıştır, ya da biz onu." Samuel Beckett, Proust

- "Hayatınız sonunda amacına mı ulaştı?-Gurur nedir hiç bilmeyeceksiniz." E.M.Cioran, Burukluk

- "Yanlış yaşam, doğru yaşanmaz." Theodor Adorno, Minima Moralia



















































































































































































































11 Ekim 2014 Cumartesi

"Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla, bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun"

Sabaha karşı saat 4'ü gösteriyor. Yine iş üstündeyim. Zaten bu saatlerde olan bir zaman diliminde normal insanlar gibi 3 saat sonra işe gidecek olan bir yaşam şeklim olmadı hiçbir zaman. Normalde telefonumu kapatırdım aslında. Nedense o gün açık bırakacağım tutmuş. Bu kötü haberler sana sormadan nasıl da alışkanlıklarını bozuyor. Yok anam illa öğrenmem gerekiyor ya şeytan biliyor işini. Çok önemsemedim ilk başta. Üzerimde kan ter içindeki adamı kenara itmek kolay olmadı o esnada.

Israrlı çalan telefon neyseki müşterimin performansını etkiledi de bakabildim kimin aradığına. 342 ile başlayan bir numara. Kaç yıl geçmişti Antep'ten bir haber gelmeyeli. Hemen kenara koydum telefonu, bakamadım korktum. Kimdi bu şimdi? Yıllar önce babam saçlarımdan tutarak sokağa atmamıştı beni. 

İbret-i alem için 1 saat boyunca karnıma tekmeler atmamış mıydı. Hırsını alamayıp annemi dövmüş, seneler boyunca süren evlat özleminin üzerine babamın çenesi, üstüne fahişe olduğumu öğrenir öğrenmez ölen annem. Ah benim canım. Yengem İstanbul'da yaşayan yavşak abisinden öğrenmişti fahişe olduğumu. Ağabeyimle evlendikleri gün altın takamadı babam diye yıllarca kin beslemiş, en sonunda almıştı intikamını.

Nereye kadar bakmayacaktım telefona. Yeterince sikildikten sonra (bir gece için 5 kere boşalma yeter) dışarı çıkıp hemen taksiye bindim. Arayan numarayı çevirdim. Nefesim kesiliyordu. Saatlerce koşmuş gibiydim.

- Alo

- Nursel

Nursel? Uzun olmuş bu ismi duymayalı. 5 yıldır Aysel olarak seslenilince. Tüm sevimsizlğiyle yengemdi telefondaki. Yine de tanıdığımı belli etmedim. Numaramı nereden bulduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sormak da istemedim, ne kadar az konuşursak o kadar iyi idi. Yoksa şu hayattaki en büyük fantezimdir yengemin saçımını başını yolup öyle ölmek.

- Buyrun, benim

- Ben yengen Nursel. Ah canıııım, neler geldi başımıza bir bilsen.

Senden büyük felaket olmaz ama neyse

- Merhaba yenge. Seneler sonra hayırdır?

- Baban kalp krizi geçirdi. O kadar dedim et yemesen bu saatte diye. Kurban bayramı ya nasıl koymazsın sofraya et. Cenazeye çağıracaktık seni ama baban ant verdi cenazeme gelmesin diye. Hem haberin olsun istedim hem de baban, annen ölünce başkasıyla evlendi. Kız 20 yaşında dul kaldı. 

Ne ailesi geri alıyor ne de bizim bakmaya durumumuz var. Aklıma sen geldin. Hem İstanbul büyük şehir orada iş bulur, bir yandan isterse okula gider. Gönlü geniş insansın sen evinde bir tabak daha şu garibana koyamaz mısın?

Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Bunca sene sonra bunun için mi arıyordu beni? Evlendiğini bile yeni öğreniyorum babamın. İşim gücüm yok bir de bakıcılık yapacağım.

- Yok artık. Dalga mı geçiyorsun sen benimle?

- Valla sen bakarsın diye yola bile çıktı kız. Birazdan otogarda olur.

- Neeeee! Ya sen kimsin yaa. Bana sormadan kızı nasıl buraya gönderirsin?

- İnan mecbur kalmasam...

- Ya bir siktir git. Ben bilmiyor muyum seni. Ağabeyim olacak o şerefsizin 20'lik kıza kaymasın diye tüm paniğin senin.

- Aaaaa tövbe. Sen iyice terbiyesiz olmuşsun oralarda. Pis fahişe

- Bana bakkk. Alo alooo. Bak kapattı kaltak.

- Bakar mısın Esenler otogarın gidiyoruz.

İyi de bu kız hangi otobüsle geldi. Nereden alacağım. Adını bile bilmiyorum. Eh mesaj geldi. Bak sen hemen atmış tüm bilgileri. Adı Damla demek.

Tam otobüslerin iniş yerine vardığımda Gaziantep otobüsü gelmişti. Ne işim vardı ki burada şimdi. Gitsem mi acaba. Nereden tanıyacak kız beni. Önce beklenilen yere değil de kabalıktan sıyrılıp yan taraftaki büfeninn masasına geçtim. Herhangi bir fotoğraf yoktu elimde. Tanıyamazdım gerçi, sanırım bu da işime gelirdi. Herkes yavaş yavaş inmeye başladı otobüsten. Kimisinin babası, kimisinin sevgilisi karşılıyordu her bir yolcuyu. Damla hangisiydi acaba. Ah baba ah, uçkuruna sahip çıkamadın diye şu başıma gelen işlere bak.

Onu fark etmemek elde değildi. Değil İstanbul, Antep'ten hayatı boyunca çıkmadığına emindim. Sürekli etrafını kollayan, ürkek halini görünce biraz vicdanı olan her insanı elini tutmalıydı bu çocuğun. İnanılmaz güzeldi, kocaman iri mavi gözleri vardı. Çok zayıf olduğundan mı ne ayrıca ayrı büyük duruyordu gözleri. 

Saçları kömür karasıydı. Hiç boyatmadığı nasıl belli, benim gibi süpürge değildi saçları. Güneş yoktu ama ona rağmen tüm yıldızlar saçlarında toplanmıştı sanki öyle parlıyordu. Hemen yanına gittim. Godoşlar etrafını sarmaya başlamıştı çoktan. Anladı beni görünce kim olduğumu.

- Nursel abla?

- Evet canım, benim hoş geldin.

Elimi öpmüş. Allah razı olsun senden demişti. Uzun zamandır böyle bir saygı görmemiştim. Mesleğimin de etkisyle herkes it gibi davranıyordu bana. Apartman komşularım bile anlamıştı ne iş yaptığımı. Aşure zamanı sanki günaha girecekler. Her eve dağıtmalarına rağmen bir benim kapımı çalmıyorlardı. Öyle güzel öpmüştü ki elimi. Bir şiirde yazıyordu:

"Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun." öyle ne bileyim aklıma geldi işte. 

Hemen taksi çevirip eve geçtik. Bilinen bir hikaye idi onun ki. Babam annem ölünce iyice başına vurmuş. Karı da karı derken mahalleden arkadaşının kızını almaya karar vermiş. Ailesi kendine zor bakınca bari kızımızın boğazı yemek görsün demişler. Aksine kız bizim eve gelin olduğundan beri boğazına ekmek girmez olmuş. 

Balık etli bir kızmış. Dediğine göre iyice zayıflayınca babam "sopa mı aldım çarşıdan" diye gecenin bir yarısı dövmüş kızı. Sevgilisi varmış, askerde almış evlendiği haberini. Daha da ne mektup yazmış Damla'ya ne de bir daha geri dönmüş.

Öğlene doğru uyandım. Anlaşılan Damla çoktan kalkmıştı. Üçüncüye ısıtıyordu çayı. Sen yeseydin dedim. "Olur mu abla, sohbetsiz sofradan doyularak kalkılır mı?" dedi. Alemdi bu kız. Garip bir masumluğu vardı Damla'nın. İnsanı utandırıyordu. Fahişe olduğumu nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Nereden başlayacağımı da. 

- Seninle bir şey konuşmam lazım Damla

Korkmuştu "başının çaresine bak" derim diye. Öyle muhtaçtı ki bana böyle bir şey yapmazdım asla ama gerçekleri duyunca o benimle yaşamak ister miydi birazdan anlayacaktım.

- Benim yaşamım biraz farklı

- Ablayacağım lafını balla kesiyorum ama mesleğini biliyorum. Yengem anlatmıştı bir keresinde. Olsun ne olacak, kalbimiz temiz olduktan sonra.

Bak ya yememiş içmemiş anlatmış. Gerçi onu bildim bileli ilk defa bir hayrı dokunmuştu bana.

- Anladım. Eh o zaman madem biliyorsun. Geceleri evde olmam ben haberin olsun. Evde her şey var. Film izle kitap oku ne dilersen. 15 günde bir evi temizlemeye kadın gelir. Hiçbir şeyi yıkamaya, düzeltmeye kalkma. Ne yapmayı düşünüyorsun?

- Abla ben üniversite okumak istiyorum. Zar zor bitirdim liseyi. Üniversiteye babamlar izin vermedi okutamazlar diye. Kader belki yüzüme güler diye ben yine girecekmişim gibi çalıştım hep. Senden para istemiyorum. Hem çalışır hem okurum ben. Sen uyurken kitaplarına baktım. Az okudum bazılarını sana sormadan ama kızdın mı?

- Ay çok alemsin ne kızacağım. Arkadaşımlarım dostlarım onlar benim. Kitaplar olmasa dayanamazdım bu hayata. İstediğin gibi okuyabilirsin hepsini. İzin istemene gerek yok. Ne okudun merak ettim? 

- Turgut Uyar. Şiir okudum.

- Aaa hangisi? Getir bakayım

- Bak abla bu

- Okusana güne güzel başlayalım.

"Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gidip gidyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
Tavrım bir şeyi bulup  coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
En akıllı kişisi gündüzün
sevgm acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim falan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar"

- Ne güzel okudun kız

- Gerçekten mi? Edebyat öğretmeni olmak istiyorum abla inşallah

- Yakışır valla ama bence üniversitede öğretiim görevlisi ol. Devlet okulları insanı köreltiyor. O veletlerle uğraşılmaz.

- Bilmem ki olur aslında. Senin hikayen ne abla? Hiç kendinden bahsetmedin.

- Bu kitaplar kadar ne az ne çok. Hatta benden daha acı hayatlar da var. Bazı okumalar şükür namazı gibi. İnançlı değilim ama senin anladığın dilden böyle. Çok fazla söze gerek yok. Bak ben de sana ezberimden en sevdiğim şiiri okuyayım. Kemal Varol'un şiirinden bu da

"Evvel zaman öptüğüm her dudaktan ömür
gülüşümün seyrinde güllerin yeşerdiği haşa
bozkırda mezarların  yalnız ağaçlarına 
koşarken
durdum ve kulak ettim
benden sızan oluğun esrarına:
gel ve dindir beni her nasılsa"

- Abla çok güzelmiş be.

- Öyledir. Şunu hiç unutma Damla. Çok erkek tanıdım şu İstanbul'da. Hani o şık giyimli, tipine baksan adam sanacağın ama hiçbiri kalıbının adamı olmayan tipler. Pek çoğu iltifat eder sana. Şımartır, yüceltir. Baksan hepsi korkağın teki. Düzenlerini bozmak istemeyen benim gibi kadınların yanında tek geceliğine hayatlarına tutku katmaya çalışan herifler. Ağlamayı bile beceremeyenler. Bir erkek ya vardır ya yoktur Damla.

Hem var hem yoksa o yoktur. Sakın güzelliğini bu stratejik oyunlara alet etme. Eğer seviyorsa uğraşacak, bir şeylerden fedakarlık yapacak. "Benim için ne yaptın?" dediğinde verecek yanıtı olacak. Ay efkar bastı kız. Dur dolaptan bir soğuk bira alayım. Şarkı da açalım. Özlem geldi mi bir anda insana dindirmemeli. Ağlamalı ister hıçkıra hıçkıra ya da gözleri gelmeli aklına susmalı sadece usulca














































































10 Ekim 2014 Cuma

"Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni, yoluna baş koymak diyoruz biz barbarlar buna"

Birhan Keskin, Taş Parçaları
III
Madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
Al bu taşlar senin olsun… O halde ve bundan böyle
Bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
Kan kusacağız.
Kan kusacağız.
Madem dünya bunca zalim
Madem yakışmıyor kalbimize.
Bütün davullar gümlesin
Boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
Boşluğa böğüreni
Vursunnnn.
Bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
Dünya görrrrsün.


IV
Her kezim ben
Küle ne öğretebilirse hayat, ancak
Onu öğretti bana da.
(Ama…)
Ben külün içinde çok uyumuşum.
Ben külün içinde çok uyudum.
Ben külün içinde çok uyudum.


II
İçerde tıkanan çığlık dışarda inliyor
Sabaha karşı
Uyku kabul etmiyor beni
Dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun
Bir inilti kopuyor.
İçimde zulümün duvarları.
Uykuuuuuuuu
alsana beni koynuna.
Kalktığımda,
banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor.
İçerde,
sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. İçimin duvarlarında
bu taşlar oturuyor,
çıkaramadığım bir ses var, benden onu çıkarıyor,
Taşın sessizliğinde:
Kalın, ilkel, boşluğa doğru, gecenin kovuğundan
dışşşşarı doğğğruuuu:
Seni bu yalan dünyaya saldıııııııııııımmmmmmmmmmmm sonunda
acıyor çoooooookkkkkkkkkkkkk,



VI
Ben seni hep sevgilim ben seni hepppp
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
Gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum
Annen seni inkâr etmişti
Aldım etime dokuduuuuuuuuum.



V
Yanmamı bekleme benden
Ben ne çok yandım, biliyorsun.
Yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
Rüyamda sapladığın jiletler etimde
Kanamıyor acımıyor.
Acımıyor
Bu dünya buz, bu buzzzzz
zzzzzzzzzzzda
Hiçbir şey acımıyor.
Bunlar yalan,
Yalan söylediklerim
Yalan söylediklerin
Bunlar ancak dünyaya yakışıyor.
Küldüm ben zaten
Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
Kalmışsa eğer
Külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.
Dünya görsün şimdi.
Bembeyazzzz
dünyaaaaaaaaaaaa
Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa
Kan kusanı.



I
Tek tek dururken onlar
Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
O ikisi yan yana, alt alta geldiklerinde
Dünya böylece daha geniş oluyor
Biri ötekine ateş sunuyor
ve eski kitaptan çıkıp başka bir anlam
oldukları gibi oluşlarını da beraberlerinde taşıyarak
Çoook eski bir kitapta, ısınsın diye
masalı tetikliyor
ama yine de olduklarının ötesine taşan bir başka masal oluyor
Öbürü, henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
Büyü böylece büyü oluyor
Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
masal mıydılar, soruyor…
Maaaasssssssaaaaallllllllllllllll



VII
Dünya ne ki sevgilim?
Benim sana yaptığım kubbe yanında.
Düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
Yoluna baş koymak diyoruz
Biz barbarlar buna.
Sekiz
Kırdımsa ben o yalan mekânı kırdım
Çıksın diye ortaya
Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:
Sen benim yuvamsın
Yuvanım ben senin.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Şiir yazamam ama okurum istersen

Bir arkadaşım aşık olmayan bir kadının gerçek bir kadın olmadığını söylemişti. Ne  zaman  ki aşık olup terk edilecek,, işte o zaman küçük kız çocuğu kocaman güzeller güzeli bir kadın olacaktı.  Sonra aklıma kadın şair Birhan Keskin'in hoş dizesi geldi:

"Dürtme içimdeki narı, üstümde beyaz gömlek var..."

Pek şiir yazamam sayın sevgili. Seni anlatabilirim ama, öyküleştirebilirim güzelliğini. Okuyanın yerimde olmak isteği roman kahramanı olabilirim sayende. Çok az duyduğumdan sana hep "seni seviyorum" derdim. Nereden çıkarttınız sürekli dile getirmenin aşkı yıprattığını. Bir hayli benimsemişti ruhum seni. Kalbim bile attığı ritimlerden takdir etmişti bu şahsı. Hislerim güzeldi de ben pek anlatmayı becerememiştim galiba. Neyse sen de zaten dinlemeyi sevmezdim. Ha nerede kalmıştık? Evet dedim  ya şiir yazamam ama okurum istersen. Dinlersen...

KUŞ ÖLÜR SEN UÇUŞU HATIRLA

"Kim vurduya gitti aşkımız
Failli meçhul değilse
Nefs-i Müdafadır.
Ama sen derdin ki
Kuş Ölür Sen Uçuşunu Hatırla"

Füruğ Ferruhzad