7 Şubat 2015 Cumartesi

Hikaye Böyle Değildi Belki, Ben Böyle Olsun İstedim

Çevremdeki insanların dertleri hep aynı.Tıpa tıp hem de. Valla bak! Herkes birilerinin peşinden koşuyor. Durum o kadar kötü değil ama. Sadece komik. Onun onun peşinde, onun da peşinde bir başkası. Böyle hayatı tren yapmışız gidiyoruz. Ben ise anlarla anılar arasında sıkışıp kalan bir yaşam sürüyorum. 

Anlarım güzel kadınlar, anılarım değer verdiğim annem bir de babam. Bu kadar işte daha ötesi berisi yok. Rakı içerken kötü oluyor ama. İçiyorum içiyorum bir keder basıp da dayanamıyorum kimsenin kapısına. Ya da gözlerim dolu dolu olamıyor bir türlü. Bir iki sene önce ağladığımı hatırlıyorum. Hıçkıra hıçkıra değil de böyle dolu dolu. İkisi farklı şeyler. 

Amcam ölmüştü, garibim yeni İstanbul'a gelmişti taa Diyarbakırlar'dan. Yeni evlenmiş, hemen iki çocuk doğurmuştu. Beyin kanamasından genç yaşta göçüverdi. Ondan çok babasız kalan o iki masuma üzülmüştüm. Bir çocuklara bir de yaşlılara dayanamıyorum zaten.

Yine de hem güzel hem de çiçek olmaya çalışıyorum şu dünyada. Gömü gömü veriyorum rakıları. Lıkır lıkır içiyorum biralarımı, dikiyorum shotları, yavaş yavaş akıtıyorum içime şarapları. Öyle güzel güzel geçiyor zamanlarım. Bir de masada güzel bir hatun varsa değmeyin keyfime. Saçları önüne düşen kadınlara bayılıyorum. 

Biraz dekolte de verdi mi hem gözüm hem ruhum bayram ediyor. Omuz dekoltesi favorim ama. Sıyrılıyor ya böyle. Amına koyayım mekan kavramımı unutuyorum o sırada. Nerede olursam olayım yırtasım geliyor kumaşı. En çok da ucuz giyen kadını seviyorum. Mümkünse pazardan giyinsin etsin, kolayca yırtılsın ne varsa üzerinde. Gülüşü kadar samimi olsun teni. Rakının yanına şeffaflık katalım, sonrası kim vurduya gitsin.

Seviyorum bu anları. Aşk değil lakin aşka benzetmeye çalışıyorum her bir saniyesini. Ben aşık olmadım hiç. Ama tanık oldum, uzaktan izledim. Nasıl öpüşüldüğünü Sebahat abladan öğrenmiştim. Hep balkonda otururdu. Sıkıysa ezandan önce evde olmasın. Ne kadar güzelse kaderi de bir o kadar kötüydü. Yanlış yapmazdı hiç. İstese de yapamazdı zaten.

Babası deli fişek gibiydi. İyiydi aslında Muzaffer amca. Etliye sütlüye karışmaz, evden işe işten eve geçinir giderdi. Söz konusu Sebahat olunca dünya tersine dönerdi. Aslında hep sevgiden he. Çok severdi kızını. Başkası zarar vereceğine ben döveyim daha az üzülür diye düşünürdü.

Düşünürdü de ah be Muzaffer amca öyle olmuyor o işler. Kadındır, erkektir, nefistir, aşktır, iradedir keşke senin dilediğin gibi olsa hayat. Aynı mahallede olan sevgilisiyle ben diyeyim 6 ay sen de 8 ay öyle bir ilişkileri oldu. Bakkala çarşıya giderken ufak buluşmalarla sürdürürlerdi ilişkilerini. Genelde ayaküstü sevişirlerdi. 

Çok görürdüm onları. Mahallede nerede kuytu köşe yer var hepsini sayelerinde öğrenmiştim. Şimdi düşünüyorum da o zamanki aklım olsa Sebahat ablayı uyarırdım. Hiç terlemeden sevişilir mi amına koyayım. Tabi ne bileceğim o zaman. Hatta ilk öpüştüklerini gördüğümde kızın dudaklarını neden ısırıyor bu it oğlu it demiştim. Neyse ki adamı çevirip dövmeye kalkmamışım.

Bir gün kaçırdım ama bunları. Üniversiteye hazırlanıyorum. Okul dışında dershane diye salak bir yere yazdırdılar beni. Eskisi gibi göremiyordum onları. Bir gün bayırdan yukarı çıkıyorum. Sebahat abla da ağlaya ağlaya aşağı doğru koşturuyor. Arkasından koşacak oldum yemedi. Sonra bir daha ne onu ne Muzaffer amcayı ne de o sevgilisi olacak pezevengi gördüm. Meğer kızı hamile bırakmış. O puşt da evliymiş zaten. 

İlginçtir Muzaffer amca elini kaldırmamış Sebahat ablaya. O şerefsizi bulmaya and içmiş. Seneler sonra bulmuş. Esenler halinde çalışıyormuş. Bir gün bulacağım umuduyla evden silahsız çıkmazmış. Gördüğü anda da tek laf etmeden beynine 3 kurşun sıkmış. Adam vurulduğu gibi vermiş canını tezgahların üstünde.

Sebahat abla olayı duyunca iyice yalnız kalmış bu hayatta. Annesi zaten onu doğururken ölmüştü. Babası da hapse girince artık çalışmak zamanı deyip konfeksiyonda almış soluğu. Şarap gibi kadındı Sebahat abla. Rahat bırakmamışlar ki fukarayı. Sürekli mesaiye kalman gereken godaman patronundan taciz görmekten bıkmış. Fazladan ücretini de vermiyormuş puştun evladı. Yetenekli kadındı da Sebahat abla. 

Önceden uğraş olarak edindiği işi yavaş yavaş ticarete dönüştürmüş. İki bez parçasından harikalar yaratırdı. Bakmış bu işte para var, birikim yapıp bilgisayar almış kendine. Uğraşmış didinmiş kurslardı sertifikalardı derken kendine ait bir çeşit moda sitesi açmış. Kısa sürede bir sürü takipçi edinmiş kendine. Bir de ortak bulmuş, yürümüş gitmiş. 

Sebahat abla şimdi Türkiye'nin en iyi modacılarından biri. 60 yaşında ama hala güzel. Bana mısın demiyor, pır pır pır oradan oraya gezip duruyor. Yaşının kadını değil hala. Yani değilmiş. Modaya düşkünlüğüm yoktur. Annem sabah kirlilerimi almak için eve gelmiş. Çamaşırları aldıktan sonra evi silip süpürmüş. Sanırım bir de kahve keyfi yapmış üstüne bizim hatun. 

Moda dergisini masamın üzerinde unutmuş. Bu ne demeye kalmadan o kocaman mavi gözleri görünce hatırlamamak imkansızdı. Şarkıdaki gibiydi Sebahat abla, "Yıllar doldurmuş gamzelerini ama gözlerine dokunmamışlar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder