20 Eylül 2014 Cumartesi

Yüzüme esen ılık rüzgar

Hani ılık bir rüzgar eser ya ne soğuktur üşütür ne sıcaktır kavurur. Öyle bir his. Hava da aydınlık, püfür püfür yüzüme esen serince bir rüzgar. Gözlerim tavanda bembeyaz bir boşluğu izliyorum. Sonra hayatımın artık bu tavan kadar dümdüz olacağını hatırlıyorum. 

Senelerdir işten başka hiçbir olayı ciddiye almayan ben, bir anda istifa etmiştim. Kendimi bildim bileli çalışıyordum. Henüz 13 yaşındayken başlamıştım para kazanmaya. Babam öldükten sonra annem 6 çocuğa yetemez olunca evin en büyük çocuğu olarak bir nevi babalık görevi bana düşmüştü.

Sabahın 5'inde kalkıyor 7'ye kadar ayakta hiç oturmadan çalışıyordum. Annem de bu yüke bir süre sonra katlanamayınca kendini toprağın altında buldu bir sabah. Artık hayat daha da zorlaşmıştı. Mesaiye kalmadan geçinemiyordum. Bir yandan da okumaya karar verdim. Derslerim çok iyi olunca üniversitemizin feminen öğretim üyesi Özden hoca, durumumu da bldiğinden bana özel dersler ayarlıyordu. İşi bırakıp zengin şımarıklara ders vermeye başladım. İçlerinde en şımarığı da Berk idi. En sonunda bir şekilde kendisini adam edince babası Hilmi amca artık yapamayacağım hiçbir iş olmayacağını düşünüp okul bitirir bitirmez beni işe aldı. 

Hayatım 360 derece değişti. Takdir edilmek, başarak, lüks giyim, pahalı eşyalar, şık mekanlar. Mutluluktan başım dönüyordu. Çok geçmeden hemen evlendim zaten. Şirketin diğer bir ortağı ile evlenmem iyice patroniçe kesilmeme neden olmuştu. Hemen evlenmesem gün geçtikçe artan başarı hırsım bir yuva kurmama engel olacaktı. Gerçi şimdi düşününce daha iyi olabileceğine kanaat getirmiyor değilim. Ne kocasının karısı ne de çocuklarının annesi olabildim bu hayatta.

İş yaptırmak için insanları 'sever gibi' yaptım önce. Güler yüzle işimi yaptırırken, ailemden daha çok zaman ayırdım onlara. 30 yıllık iş hayatıma bir sürü sır ve entrika sığdırdım. İşin orospusu oldum anlayacağın. Ben onların zaaflarını bildikçe ricalarım emre dönüştü bir süre sonra. Mutsuzlukları bana başarı sağlıyordu. Onların mecburiyetleriyle çok sayıda takdir topluyordum.

Bir gün telefonum çaldı. Hep öyle olmaz mı zaten. Aniden bir gün telefonun çalar ve hayatın değişir. Kızım uyuşturucu komasına girmiş. Amsterdam'da iş toplantısındaydım. Telefonu kapattıktan sonra ilk bulduğum biletle eve geri döndüm. Uçakta en son kızımı ne zaman gördüğümü düşündüm. Gerçekten hatırlamıyordum. Beni ne zaman arasa "önemli değilse sonra konuşuruz" demekten başka iletişimimiz bir adım ileri gidememişti.

Hastaneye vardığımda o doğuştan al yanaklı kızımın yüzü bembeyaz olmuş bir şekilde buldum. Olduğum yerde bayılışım. Uyandığımda kocam ve yanında 20'lik sevgilisinin bakışları vardı. Başarı o kadar çok iliklerime kadar işlemişti ki boşanmak istemesini dahi kabullenememiştim. "Ne bok yersen ye. Çok görünür yerlerde olma herkes mutlu bir evliliğim var diye biliyor" deyip olayı ört bas etmiştim. Genç sevgilisi de bu duruma pek ses çıkartmamıştı. Parasını yemek, hesapsız alışveriş daha eğlenceliydi tabii. Yazık ki ne ben ne de o kız kocama aşık olamamıştık.

Kızımın durumu oldukça ağırdı. Basit bir koma sanar iken, yani ne bileyim çok fazla alkolün üstüne uyuşturucu aldığı için böyle olduğunu düşünmüştüm bir an. Eroin imiş kullandığı. Yaşamaktan ne zaman vazgeçmişti acaba? Belki bir kere de olsa dinleseydim onu... İki gün sonra ölüm haberini verdiler. Yemyeşil gözlerini son defa göremeden hayata veda etmişti. Cenaze boyunca tek bir kere ağlamadım. Gamsızlığım bir gece sinir krizine dönüştü. Evde ne varsa her şeyi kırıp döktüm. Ardından istifa ettim. Tüm hisselerimden vazgeçip seyahate çıkmaya karar verdim. Gerçekten gezmek için ilk defa yapıyordum bunu.

Yaklaşık 2 yıl boyunca gezdim. Kabileler, tapınaklar, müzeler, festivaller, ayinler, dini öğretiler sürekli video ve fotoğraf çekiyor, notlar alıyordum. Belli bir yaştan sonra tat damakta kalmazmış, insan 2 dakika önce ne yediğini unutur hale geliyor. Seyahatten döndükten sonra önce bir fotoğraf sergisi açtım. Sergiden elde ettiğim gelirleri yetimhanelere dağıttım. Daha sonra anılarımı bir seyahat kitabında topladım. Kitap bayağı meşhur olunca çok sayıda gezi sitesi ve dergilerden gezi yazarlığı teklifi aldım. Yani yeni işim buydu artık. Sürekli gezip, gördüklerimi kaleme dökmek ne güzelmiş.

İşte bundan dolayı bu sabah yüzümde esen ılık rüzgar sevgili kızım. Gezdiğim yerlerde sana benzeyen çok kız gördüm. Evlat edinmek istedim ama onlara ilgi gösterince "beni neden bu kadar sevemedin" dersin diye çekindim. Dünyada çok acayip hayvanlar var biliyor musun? Bir kere telefonda benimle safari turuna çıkmayı çok istediğini söylemiştin. "Bunun için mi aradın Eda" deyip telefonu kapatmıştım da 2 gün konuşmamıştın benimle. 

Özür bile dinlememiştim senden. Çünkü senden özür dilemek "anne bu akşam kız kıza yemeğe çıkalım mı?" demekti. Sana ayrılan vaktimin israf olduğunu düşündüğüm her saniyem adına senden özür dilerim kızım. Edaaa duyuyor musun beni? Bak ne hoş rüzgar, bu pazar sabahı kahvaltımızı Çamlıca'da yapmaya ne dersin? Uyaan tembel teneke. Ne olur uyan artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder