Sonbahar baştan hüzünlüdür. Öyle alıştırdı bizi yağmurlar. Kızılın da suçu var elbet, olmaz mı... Ama bütün suçu üstlenmişti gece. Aldım karşıma konuştum bir gün. Dedim, ben bütün kötü haberleri sabaha karşı aldım. "Tüm kabahati kendinde arama artık" dedim. "Sen sabaha karşı doğmadın mı?" dedi bana. Ne doğumlar gördüm ben, gün ışığıyla beklenmeyen mucizeler onlar.
Aslında biraz tasarlasan istediğin kıvama getirebilirsin yarını. Ölüm sonraki iş. Yine de sen her yeni güne umutla bak. Çok da abartma, hayat ölçüt işi. Bir kıvamın olsun yaşarken. Nasılsa hiçbir gerçek biz çocuk düşlerimizin önüne geçemedi.
Sen bir mucizesin bu yeryüzünde. Kıymetini bil. Gerçi bazen anne babalara da kızmıyor değilim. Büyüyünce mucizelerinden mucize bekliyorlar. Bir kuş gördüm pencerenin önünde. "Tam intihar edeceğim uçasım geliyor" dedi bana. Ben daha şanslıymışım öyle söyledi. Yüzüyorsun, koşuyorsun, oturuyorsun, yürüyorsun. Yani gözün bir benim uçmamda mı kaldı? Doyumsuzsunuz siz, insanların hepsi böyle.
Utandım sonra hemen kapadım pencereyi. Yürüdüm biraz, bir çocuk gördüm. Adı Zeynep. Zaten adı Zeynep ise kayınım bir kaynıyor. Hiç de tanıdığım biri yok oysaki o isimle. Ama herkes ona Zeliş diyormuş. Elinde bir sürü pamuk şeker. Pek iş yapamamış anlaşılan. Yine de yorulmuş, balık ekmek yiyor. Yarısını da martılara atıyor.
Biraz sohbet ediyoruz. Kalbi de aynı deniz gibi. Gözleri ışıl ışıl böyle ama suratı çok sarı. Hani çelimsiz derler ya tipi de öyle. Sıradan çocuklara da benzemiyor. Kötü kalpli yetişkinin o içinde biriktirdiği ekşiyen ruhuna da... Daha ne kadar mezarlığa gitmemek için kendime bahaneler üretebilirim, ya da oyalanabilirim bilmiyorum. Her bayram sabahı namaza gitmiyorum diye babamla tartışmaktan da bıktım. Bir de şu mezar ziyareti işi çıktı başımıza.
Oysa anneannemi en çok ben severdim. Onun da en sevdiği torunu bendim zaten. Kulağıma fısıldardı hep. Her gittiğimizde kuzenlerimle bana bir poşet dolusu çikolata alırdı. Sonra yanına çağırır; "Bak bu en güzelinden" deyip cebime atardı. Beni kayırmasından içten içe memnun kalırdım. Anneannem sayesinde kendimi her zaman özel hissederdim.
Bir gün müstakil evinin merdivenlerinden düştü. Ayağı kırıldıktan sonra gerisi geldi. Şeker hastalığı, alzheimer derken kendini bir daha toparlayamadı. Annemle birlikte sekiz kardeş olan teyzemlerin hiçbiri anneanneme bakmaya yanaşmadı. Kimsesizler gibi öldürdüler onu. Evet öldürdüler! Ona bakabilselerdi belki de yaşayacaktı.
En azından ölü bedeninde hani o "yüzü güleç gitti" lafı vardır ya. Sanki uykuya dalmış gibidir bazı ölüler. Ha işte anneannem hiç öyle değildi. Annemi de babamı da teyzemleri de hiç affetmedim. Bu yüzden hepsine inceden inceye kin bile besliyorum. Lakin ne hikmetse bu bayramlarda mezar ziyareti işine takıklar.
Bana çok tuhaf geliyor. Yani sağlığında hani utanmasalar sokağa atacak duruma gelip de bayram olduğu vakit, hepsinin anlaşıp mezarlığa gitmeleri... Yok çiçek sulamalar, mermer taşı eskimişmiş, bakımsızmıymış acaba? Bir keresinde içimden dediğimi sandığım şeyi yanlışlıkla sesli söyledim de ne terbiyesizliğim kaldı ne saygısızlığım.
"İşiniz gücünüz şekilcilik" deyivermişim ben de anlamadım. Gerçi diğer taraftan artık beni götürmezler diye iyi yanından baksam da her bayram sabahı klişe kavgalarımız haline gelmekten benim dışımda kimsenin sıkıldığı yok. Kardeşimi de özledim zaten. Eşşeoğlusu hiç aramıyor da. Yurt dışına okumaya gitti hasbam. Erasmus meramus bir şeyler anlattı da kafam basmıyor pek.
Son senesinde gitti hem de. Sanırım orada yaşayacak. Beni bir tek anlayan oydu artık onunla da konuşamıyoruz. İnsanın kardeşi olunca evladı gibi oluyor. Aklım sürekli onda. Anneme sordum geçen. "Bizim it seni arıyor mu?" diye. Kadın menopoza girdi galiba. Yeter de yeter diye diye saatlerce ağladı başımda. Elindeki vazoyu eline aldığı gibi bizim taksiti bitmemiş televizyon camına atıverdi.
Üç yıldır aynı soruyu soruyormuşum. "Kabullen" artık dedi. Ne demek istediğini de anlamadım. Annem anlaşılması zor kadın. Babam ondan beter. Ne meraklısınız her şeyi kabullenmeye. O aramıyor ama dur ben gideyim yanına. Börek filan yap, ıspanaklı var ya bir tane. Çok sever onu dedim. Annem yine kızdı. Ağlama krizleri filan bir görcen. Neyse ben pastaneden alır annem yaptı diye kandırırım bizim sıpayı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder