Uzun süredir mevcut olan tek sosyal aktivitem ne yazık ki körler derneğinin haftalık etkinliği. Her hafta farklı mekanlarda toplanıp, bazen kahvaltı bazen fasıl bazen de şarap günleri yapıyoruz. Organizatörümüz Emel hanım, doğuştan kör bir kadın. Üyelerin birçoğu doğuştan kör aslında ama kaza sonucu sonradan görme yetisini kaybedenler de oldu.
Bizler için dünyayı daha katlanılabilir kılmaya çalışan Emel hanım, bir bana yaranamadı galiba. Diğer arkadaşlarımla buluşmak istemiyorum. Sürekli beni idare etmekten ne sohbetten keyif alıyorlar ne de rahat edebiliyorlar. Yüzüme karşı söylenen bir şey olmasa da biliyorum ben bu durumdan pek de hoşnut olmadıklarını. Ben de olan tüm vaktimi bu derneğe ayırdım.
En azından neyin en olduğunu biliyorum, kafam sakin oluyor. Ancak son zamanlarda, bu buluşmalar o kadar çok rutine bağladı ki sıkıntıdan patlamak üzereyim. Ne mutlu ne mutsuz böyle nötr yaşıyorum saatleri. Buluşma yeri ve zamanı bile aynı saatte haber veriliyor. Offffff!!
En azından neyin en olduğunu biliyorum, kafam sakin oluyor. Ancak son zamanlarda, bu buluşmalar o kadar çok rutine bağladı ki sıkıntıdan patlamak üzereyim. Ne mutlu ne mutsuz böyle nötr yaşıyorum saatleri. Buluşma yeri ve zamanı bile aynı saatte haber veriliyor. Offffff!!
Eğer körseniz ve dışarıya çıkmak istiyorsanız, insan içine karışmak için gören insanlar gibi davranamıyorsunuz. Saatler süren hazırlanmalar olmuyor mesela. Bu renk bununla uymuş mu, bu kolye çok mu abartı olur, rujum taştı sanki, yaz geldi uçuk pembe rujlar sürmem lazım, yüzümde sivilce mi çıkmış...Bir kadın olarak insanın kendine aynadan bakamaması ne kadar üzücü. Senelerdir annemin yardımıyla insanlarla görüşüyorum. Güzel miyim değil miyim, annemin zevki nasıl hiçbir fikrim yok. Göremediğim için haliyle modayı da takip edemiyorum.
Uzun süre aynı sosyal hayattan sıkılınca arkadaşlarımı ekmek istedim.Biraz tedirgindim ama daha önce yaptığım için cesaret, kendini sokaklara atmayı başardı. İstiklal Caddesi'nin kalabalığına karıştım. Neyse ki tüm dünya ne kadar karanlıksa duyduğum ezgiler o kadar kulağımda çınlıyordu.
Duyduğum şarkılara göre rotamı belirledim. Kendimi bir kitapçıda buldum. Klasik müzik çalıyordu. Girer girmez bir yerlere çarptığımdan ufak bir dükkan olduğu belliydi. Sadece müzik sesi duyuyordum, insanların konuşmaları kulağımı rahatsız etmiyordu. Yokuş aşağıya indiğim için dar bir sokak arasında mütevazi bir yer olmalıydı.
Duyduğum şarkılara göre rotamı belirledim. Kendimi bir kitapçıda buldum. Klasik müzik çalıyordu. Girer girmez bir yerlere çarptığımdan ufak bir dükkan olduğu belliydi. Sadece müzik sesi duyuyordum, insanların konuşmaları kulağımı rahatsız etmiyordu. Yokuş aşağıya indiğim için dar bir sokak arasında mütevazi bir yer olmalıydı.
Kör olduğumu fark eden sahibi hemen yardımıma koştu. Çok tatlı bir sesi vardı. Yaşıt da olabilirdik benden birkaç yaş büyük ya da küçük de olabilirdi. Kitap almak istediğimi söyledim. Ne tarz bir şey istediğimi, yazar ya da aklımda kitap ismi varsa hemen vereceğini belirtti.
- Jose Saramago, Körlük var mı?
Aynı anda kahkaha attık. Biraz mahçupca, "Ya kusura bakma, gülmek istemedim" dedi. Yok canım dedim, ne olacak. Komikti ama gerçekten. Kitabı aldıktan sonra tam çıkarken biraz oyalanmak istedim. Fark etti mi bilerek yaptığımı anlamadım ancak anladıysa da iyi olmuş. Çünkü biraz vaktim varsa kahve içip içemeyeceğimi sordu.
"Zaman benim için boş bir su bardağından başka bir şey değil" diyemedim tabi. "Elbette, katılmak isterim" diye kibarca teklifini kabul ettim.Saate bakma şansım olmadığı için kendimi ilk defa şanslı hissettim. Acelesi olmayan bir hayat yaşıyordum, çünkü görmüyordum. Mükemmel bir şeydi bu, nefisti yani. Sesi o kadar güzeldi ki karşımda, görmesem de olurdu. Mimiklerini hayal ediyordum. Renklerle aram iyi olmadığı için hayal etmeye küçük yaşlarda başladım.
Kimseye sormadığım soruları sordum ona. Tüm merakımı birkaç saate sığdırmaya çalışıyordum. Tam 4 yaşında bir çocuktum, aynı annesine "Bu ne? Onunla Ne yapıyorsun? Neden peki?" cevabı zor sorular soran minik bir kızdım. Ufacıktım karşısında. Soruları sorarken bir yandan da aklımdan en çok neremi beğendiğini iç geçiriyordum. Vücuduma bakmış mıydı acaba? Gözlerim elamış ne demek bilmiyorum ama sevmiş miydi dersin? Saçlarım kısa ve kıvırcık haliyle doğal olarak şirinlik katıyordu. İtici gelmemişimdir sanırım.
Ben bunları düşüne dururken "Kırmızı neye benziyor?" diye sordum. Yine sevimli ses tonuyla bir kahkaha attı. "Sana" dedi. Şaşırdım.
- Nasıl yani?
- Sana işte. İnsanlar kırmızının her zaman seksi bir renk olduğunu söyler. Nitekim de seks kokar aslında. Ama asıl özelliği sıcak olmasıdır. Rengi kırmızı olan kadınlar, güzel dokunurlar ve severler. Bu azgınca olabilir birden, sonra bir bakarsın kendini kedi gibi okşanırken bulursun.
Acaba sevişmemizi mi ima ediyordu. Henüz bakireyim ben, çok komik olabilir. Ya dalga geçerse benimle? Zaten kendime güvenen bir yapım var, rencide olursam zor atlatabilirim. Yok ya ya da boş ver. Ne olabilir ki yani. En fazla küp küp doğranan yüreğim rendelemiş olarak hayata hazır hale getirilirdi bu kadar. Bu da artık parçalanmayacağım anlamına gelirdi ve denemeye değerdi.
Ayrıca kelimelerin söze dökülmesi konusunda pek bir beceriksizdim. Haliyle 'anlam' yüklemeden hayatı anlamlı yaşayanlardandım. Şimdi kararımı verdiğime göre, yolun ortasına pat diye düşen bir kutu dondurma kolisi gibi söylemeliydim yoksa şelale gibi istekli ama patır patır mı dökülmeliydi kelimeler bilemedim.
- Birbirimize dokunalım mı? Elimden sadece bu gelir.
- Dokunalım...
Bir taksi çağırıp evine gittik. Yol boyunca, onun tabiriyle sıcak olan 'kırmızı' rengi gibiydi elleri. Sımsıcaktı, sevişmeden terlemeye başlamıştım. Her şeyi darmadağın edeceğimden korkuyordum. Kördüm ya ben, dokunmam gereken yerlere nasıl ulaşabilirdim ki. Evin nerede olduğunu bilmiyordum ama yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu. Endişeli değildim, saçma da olsa inanılmaz güveniyordum ona.
Düş kurmaya çalışıyordum kendimi yatıştırmak için. Evine gittiğimizde beni soyduktan sonra usul usul sevdi beni önce. Sonra birden tüm evi ayağa kaldırıyor, ardından toparlanıp sakince okşayıp, kokluyorduk birbirimizi. Bakire olduğumu fark edince gerçekten isteyip istemediğimi sordu. "Gelecekteki anıma bakıyorum" dedim ona. Anımın sen kokuyorsun, burnumun direği sızlıyor incecik hem de...
Sabah olduğunda elimi yana attım. Yoktu, yatakta değildi. Hemen panik oldum ama soğukkanlılığımı korumalıydım. Evde kimse yoktu. Üstümü giyindim (neyse ki bunu becerebiliyordum) ve biri kapıyı açtı. Tam seslenecektim ki adını hiç sormadığım aklıma geldi. Bir kadındı bu, topuk seslerinden anladım.
- Defne?
- Evet benim, siz kimsiniz?
- Ben Evrim. Orkan'ın arkadaşıyım. Beni o gönderdi.
Demek Orkan imiş adı.
- O nerede?
- Defneciğim, Orkan bu sabah Londra'ya uçtu. Bileti zaten haftalar öncesinden alınmıştı. Orkan sana benziyor. Dün sana bunu söyleyememiş ama onun da bu dünyaya tutunma konusunda bir engeli var. O sağır! Yıllardır çok uğraş verip dudak okumayı söktü ama en büyük hayali şarkı söyleyip, gitar çalmaktı. Haliyle dudak okumakla, insanları anlamaktan öteye gidemedi. Bu durum ona pek yaramadı, onu çok üzdüler. Sığınak olarak sadece müziği düşündü ama sağır olması hep yoluna set koydu.
Senelerdir tedavi olmak için para biriktiriyor. Nihayet hayali gerçekleşecek ve Londra'da temelli kalacak. Türkiye'de sanatın mücadelesini vermek onu çok yıpratır. Küçük yaşlardan beri müziğin içinde büyüyen bir çocuk olamadı. Doğuştan sağır o.
Şimdi hayatına bir yön vermek istiyor ve karşısına sen çıkmışsın. İnan gecenin bir yarısı bana geldi ve ağlayarak anlattı her şeyi. Sana mektup yazacaktı ama malum...Ona gelecekteki anısına baktığını ve bunun sen olduğunu söylemişsin. O da sana, benim aracılığımla tek bir cümle bıraktı. Telefonuma kaydettim, onun sesinden duymanı istedi.
Şimdi hayatına bir yön vermek istiyor ve karşısına sen çıkmışsın. İnan gecenin bir yarısı bana geldi ve ağlayarak anlattı her şeyi. Sana mektup yazacaktı ama malum...Ona gelecekteki anısına baktığını ve bunun sen olduğunu söylemişsin. O da sana, benim aracılığımla tek bir cümle bıraktı. Telefonuma kaydettim, onun sesinden duymanı istedi.
"Yüreğimde Defne denilen bir çiçek açtı, onun şahaneliği altında ömür boyu ezileceğim."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder