Yeni bir hayata başlamanın gerginliğini yaşıyorum kaç gündür. Türkiye'ye gelmek gibi bir planım olmadı hiç. Ömrüm boyunca uğramak dahi istemediğim ülkeye şimdi mecbur kalmıştım. Amerika'da yaşanan ekonomik kriz beni bu duruma mecbur etti. 25 yaşındaydım ve annemin Türkiye'yi terk ettiği yaşları şimdi benim buraya varacağım yaşımdı. Henüz 23'ünde evli bir adama aşık olmuş annem. Annesinin nefret ettiği kadınlardan olmak onu ilk başlarda üzse de zamanla bu duruma alışır olmuş.
Bu durum için, "insan yalnızca alkolden kafayı bulmaz" derdi annem. Aşkın sarhoşluğu başkaymış. Ertesi gün pişmanlığı aşkın lügatında olmaz derdi annem. Önceleri anı yaşamak telaşıymış onların ki. Zamanla ipin ucu kaçmış. "Ya sevişiyorduk ya dövüşüyorduk" derdi. Benim doğacağımı öğrendiği gün, "düşürmek için elimden geleni yaptım, aldırmaya gidip o iğrenç yatağa bacaklarımı açıp uzanmak istemiyordum. Doktorun kim bilir hangi şerefsizden peydahladın ya da bu kaçıncıdır Allah bilir bakışlarına katlanamazdım" derdi. "Ama işte doğacağın varmış, iyi ki varsın" deyip alnımdan öperdi beni. Aldırmaktan da vazgeçince Amerika'ya kacmış annem. Babam maddi anlamda her desteği vermiş.
İlk başlarda her ay ziyaretime geliyormuş. Asıl eşi hamile kalınca babamın artık ziyaretlerini kesmesini gerektiğini söylemiş. Babam yine de dinlememiş annemi. Annem de başka bir eyalete taşınmış. İki yıl birlikteliklerini saklamışlar hep. Babamın bilen arkadaşları olsa da annem kimseye anlatamamış durumlarını. Babamın gönderdiği paraların bir kısmını biriktirip dans okulu açmış uzun yıllar bu işi yaptıktan sonra zamanla dernekler, topluluklar, vakıflar derken kendini hayır kurumlarına adadı annem. Bir de catı katımızda sandığı vardı annemin. O dönemde alınan hediyeler, fotoğraflar, babama gönderemediği mektuplar...
Selami Şahin diye bir sanatçının "seninle başım dertte" şarkısını dinleyip dinleyip ağlardı. İkisinin şarkısıymış. Hemen " bak bir keresinde ne oldu" diye başlardı anlatmaya. Bunu hem ağlamamak hemde ne olursa olsun babamdan nefret etmemem için anlatırdı.Ama gülerken bile gözlerinden gitmeyen o hüzün dolu bakışları babamdan nefret etmem için yeterliydi. "Neden Amerika'ya taşındık" dedim bir gün. "Sen buranın kültürüne göre büyüdün. Orası farklıdır. Olay duyulunca ya şerefsiz kızı kandırdı derlerdi ya da orospu evli adamı ayarttı. En masum olan sen de piç damgası yerdin. Kimse aşktan söz etmezdi. İnsanların en iyi yaptıkları şeydir bu. Dinlemeden yargılamak. Her insan biraz günahkardır. Ama duyduklarını eleştirmek, insanların kendi günahlarını temize çıkarma çabasıdır".
Artık Türkiye'ye gelmiştim. İlk bir hafta ev işleri, yakınlardaki yerleri iyice öğrenme ve annemin her gün arayarak söylediği yerleri gezmemle geçti. Çoğunun da babamla birlikte zaman geçirdikleri yerler olduğuna o kadar eminimdim ki. Neyse bir hafta da bir şekilde bitti ve iş görüşmesine nihayet girebildim. Pazartesi saat tam 14.00'te görüşmeye girdim. 35 yaşlarında oldukça diri ve seksi bir kadın karşıladı beni. Göğüsleri küçük olmasına rağmen kalçasına o kadar dik ve şekilliydi ki o da bunun farkında olacak ki dapdar bir etek giymişti. Her gün böyle giyindiğine yemin edebilirdim.
Kurumsal hedefleri, stratejileri, hedefleri, iş tanımım, benden bekledikleri ve kendini öven yani güzelliğinin yanında ne kadar zeki olduğunu anlatan cümlelerden sonra hele şükür işe alınmıştım. Anneme hemen müjdeyi verdim. Sevinç çığlığından mutlu olduğunu idrak ettikten sonra tam telefonu kapatacakken anne ve babasının mezarını ziyaret etmemi söyledi. Hiç gidememiş annem hem utanmış hem de Amerika'ya geldikten sonra bir türlü fırsat yaratamamış. "Bir kardeşim olsaydı iyi gelirdi onlara benle beraber onlar da yaşayan ölüye döndüler" dedi. Halbuki bence olsaydı annemin hatasını kardeşine mal edebilirlerdi. Aynı olayı tekrar yaşamamak için hayatına fazla müdahale ederlerdi. Bu arada iş yerim gün geçtikçe bana daha iyi gelmeye başladı.
Sürekli bir dedikodu silsilesinin içindeydim. Kimseye hayatım hakkında bir şey anlatmıyor, başkalarının yaşamları hakkındaki yorumları da dinlemekle yetiniyordum. Bu da insanlarda bana olan güven duygularını daha da güçlendiriyordu. O kadar eğleniyordum ki, insanların bakışlarındaki "acaba ne biliyor?" sorusu bana komik geliyor bir yandan da bundan zevk alıyordum. Bazı akşamlar neredeyse her gün aynı şeyi yaparken bazı akşamları da tek gecelik ilişkilerle sürdürüyordum. Evde kadın kokusunun kalması hoşuma gidiyor, ummadığım anda karşıma çıkan iç çamaşırları koklayarak masturbasyon yapmaktan inanılmaz haz duyuyordum. İstesem gelirlerdi ama bazen o kadar yorgun oluyordum ki kötü bir performans sergileyip geleni memnun etmeden göndermeyi istemiyordum.
İşe yeni başlayan Aykut diye biriyle iyi arkadaş olmuştuk. Finans müdürü olmasına rağmen günlük hayatında inanılmaz eğlenceli biriydi. Neredeyse her akşam çıkmaya başlamıştık. Bir gün nargile içerken telefonu çaldı. Arayan kız kardeşiydi. "Bize katılsa sorun olur mu?" dedi. "Elbette hayır" dedim. Biraz çakır keyif olmuş şekilde yanımıza gelen kızı görünce hayran hayran baktığımı gören Aykut, hemen duruma el koyarcasına yüksek sesle, "hoş geldin Selin" dedi. Aslında normalde hiç umurumda olmazdı da buranın örf adetleri bunu kaldıracak düzeyde değildi henüz. Yaşadığım süre zarfında bunu iyi analiz etmiştim. İncecik fiziği, uzun sarı saçları ve masmavi gözleriyle bir bebek gibiydi. Aykut'a hiç benzemiyordu. Sanki bunu sesli düşünmüşüm gibi iç sesime yanıt veren Selin,"ben babama Aykut da anneme benzer" demişti. Aykut, annesiyle babasının en büyük kavga sebeplerinin Selin olduğunu söyledi.
Giyim tarzından hoşlanmayan babası, ona göre son derece modern olan annesiyle arada kalan Aykut bu durumdan belli ki çok şikayetçiydi. Babası Selin'e adeta aşıkmış. Güzelliğinden zarar göreceğinden sürekli endişe duyuyormuş. Aykut ile ne zaman dışarı çıksak Selin de geliyordu. O kadar enerji doluydu ki resmen onu görünce ruhum serinliyordu. Aykut ilk başlarda bu durumdan hoşlanmasa da zamanla hoşnut hali yüzüne yansımaya başlamıştı. Artık tek görüşmeye başlamıştık. Annemle telefondaki tek Selin idi. Bazen 2-3 günlük tatile diye çıkıyor otelde odasından hiç çıkmadan deli gibi sevişiyorduk bazen de bütün günü bisiklet sürerek geçirebiliyorduk.
Kalabalık ortamlarda bile bakışlarımızla sevişmeye başlamıştık. Kesinlikle evlenmeliydik. Ruh ikizimi bulmuş iken bırakmaya niyetim yoktu. Romantik teklifleri sevmediğini bildiğim için direkt mevzuya girdim. Hemen boynuma atladı,"hele şükür şapşal" deyip sımsıkı sarıldı. Ertesi gün ailesiylr tanışacaktım. Annem de Türkiye'ye gelebileceğini söyledi ama bu duruma hazır olmadığını bildiğim için en kısa dönemde ziyaretine geleceğimizi söyledim. Tahminimce annesi ilk etapta kuralcı bir insan olduğu için soru yağmuruna tutacaktır. Babası kıskanacak ama her ikisine de kendimi sevdirmeyi başaracaktım.Evet artık kapının önündeydim. Bir an heyecan bastı. O an hemen kapıyı açan Selin, boynuma atlayarak "hoş geldin aşkım" dedi. Pencereden görmüş benim deli hatun. Önce annesiyle tanıştım. Ciddi görünümlü zarif bir kadındı. Ardından Aykut karşıladı.
Dostça boynuma sarılması heyecanımı az da olsa yatıştırmıştı. Selin'in "işte benim ilk aşkım da geldi" demesiyle babasını karşımda gördüm. Bir yıkım ne kadar ağır gelir insanın omuzlarına? Saniyeler ilerlerken ne kadar zamanda yatışır insan? Omuzlarım çöktü. Yüzüm acı, keder, sinir, öfke ne varsq hepsi nüfus etmiştim tüm çehreme. Başım dönüyor, zorlukla nefes alabiliyordum. Herkesin bana kuşkulu ve telaşlı bir şekilde baktığına emindim. Oydu, emindim ve her şeyin üstüne yemin edebilirdim. Yıllar yüzüyle çok oynamış ama gözlerine zarar gelmemişti. Bir yumruk attım tüm çocukluğumun acısını çıkartırcasına. Bir anlık cinnet anı değildi bu zaman verseler işkence dahi yapabilirdim o sırada ona. Selin, bir tokat attı. "Defol" dedi. Evden kaçarcasına uzaklaştım.Ne kadar koştum bilmiyorum.
En sonunda yere yığılmışım. Uyandığımda bir eczanedeydim. başımda bir sürü gereksiz telaşlı gibi görünmeye çalışan insanlar, "artık kendine gel de işimize gücümüze bakalım" bakışların arasından sıyrılarak eve gitmeyi başardım. Küveti doldurdum, bir şise viski aldım. Her yudumdan sonra kafamı suya daldırdım. Ama ne yapsam olmuyordu. Kardeşimle sevişmiş olduğum gerçeği aklımdan silinmiyordu. İlk uçakla Amerika'ya gittim. Kapıyı açan annem sürpriz yaptığımı sanmış olacak ki önce gülümsese de yanımda Selin'i göremeyince bir sorun olduğunu anladı. Bir tokat atıp "orospu" diyr bağırdım. Tanrım ne yaptım ben! Anne... "Bunu neden yaptın" dedi. Sadece ağladım.
Her zamanki yufka yüreğiyle sarıldı bana. "Gel" dedi. Çatıya çıktık. Nasıl dile getirebileceğimi bilemesem de bir sürü seçenek arasında kalınca ilk akla geleni işaretlemek gibi ben de konuyu direkt anlatmayı tercih ettim. Yüreği yanıyordu. Hiçbir şey demedi. Yanından ayrılıp odamda içmee başladım. Nasıl olduğunu anlamadan sızıp kalmışım. Bir üşüme geldi vücuduma titremeye uyandı. Kocaman bir baş ağrısıyla kalkmaya çalışırken müzik sesi duydum. "Anneeee" diye fırladım yataktan.
Çatı kenarında bembeyaz bir kıyafetle öylece duruyordu. Sandığı açmış ne varsa etrafa uçuruyordu rüzgar. "Özür dilerim, beni affet" dedi. Yapma dememe kalmadan "daha önce yapmam gereken şeyi şimdi yaptığım bu kadar geç kalıp sana yaşattığım her saniye için beni affet" dedi ve kendini boşluğa attı. Tüm yıldızlar söndü, rüzgar durdu, sesim kısıldı, gözyaşlarım kurudu. Annemin en sevdiği türküyü mırıldanmaya başladım ve hayat durdu...
Telli turnam selam gotür
Sevgilimin diyarına
Üzülmesin ağlamasın
Belki gelirim yarına cananıma
Hasret kimseye kalmasın
Sevdalılar ayrılmasın,ayrılmasın
Ben yandım eller yanmasın
Sevdanın aşkın uğruna can uğruna
Gönüle hasret yazıldı
Svgiye mezar kazıldı
İki damla yaş süzüldü
Gözlerimin pınarına,pınarına
Hasret kimseye kalmasın
Sevdalılar ayrılmasın,ayrılmasın
Ben yandım eller yanmasın
Sevdanın aşkın uğruna can uğruna