1 Temmuz 2013 Pazartesi

Sonrası mutlu

Bunu ona ilk söylediğimde başta inanmamıştı. Kahkaha attığını hatırlıyorum, kıvırcık kirpikleriyle gözlerimin içine bakarak. Doğruydu ama gerçekten de rüyamda görmüştüm onu. İlk annem sanmıştım. Ne bileyim işte hani rüyama bir kadın neden girer ki? Sevdiğim birisi yoktu. Hayatımda da biri yoktu. Zaten hiç aşık da olmamıştım. 

Belli belirsiz yüzü yanımda belirivermişti. Bembeyazdı üstündeki elbise. Teninin esmerliğine, saçlarının karalığına inat beyazdı kıyafeti. Yanıma dokundu, dudağımı öptü. "Geleceğim ama şimdi değil, beni bekler misin?" dedi. Ablak bir tavır vardı suratımda. Neyi neden bekleyecektim ki? Geldiğinde ne olacaktı? Hem ben bekleyecektim de sen de sabırla geleceğin güne kadar beni bekleyecek miydin? Derken saatin sesi gerçek hayatı hatırlattı bana. Zaten ne rüyalara ne de burçlara inanan bir insandım. Etkisinde kaldım dersem yalan olur. 

Garip ilişki deneyimlerim oldu. Bir türlü tutturamaz mı insan. Aşkı aramıyordum zaten de aradığım sadece uyumdu. O kadar yalnızdım ki biriyle bir şeyler paylaşmak istiyordum. Bazen paylaşmak bazen susmak bazen de sadece öpmek istiyordum, öpülmek istiyordum. En son ilişki yaşadığım kadın için, "bu sefer oldu" dedim. Evlenebilirim ya da böyle de sürdürebilirdim. 

Bağlanmamıştım, şimdi 'gidiyorum' dese 'pekala' der, bir kahve daha koyabilirdim. Lezbiyenmiş, neden benden 2 yıl boyunca sakladı anlayamadım. O günden sonra bir de eşcinsellere karşı nefret duygum belirdi. Elimde olmadan sevemedim hiçbirini. Başıma gelenleri başkalarına atmak daha kolay geldi sanırım. 

İşte arada bu anlattıklarımı düşününce bir gün 'sonra' oldu. Hayatta herkesin bundan sonrası vardır. Bir şeyler yaşarsın, keşke, iyi ki derken bazen de hatırlamazsın ya da hatırlamak istemezsin. Ama illa ki bir 'sonra' olur. Olmadı ise zaten bil ki ölmüşsündür. İlk defa iyi ki "sonrası olmuş" dedim ve bir kere söyledim. Arından hiç sonram olmadı, o hep vardı çünkü. 

Lisede sınıfımızda Ahmey diye bir çocuk vardı. Sessiz sakin ufak tefek biriydi. Yüzüme bakmadan sohbet eden insanlardan Ahmet dışında hiç haz etmem. Ahmet, hiç insanın yüzüne bakmazdı. Hep kafası eğik gezerdi. Zaten kapkara bir şey, varlığı da yokluğu da bir gibi hani 'ruh gibi' Sonra duydum ki Ahmet ailesini yangından kaybetmiş. Malatyalıydı Ahmet. Çocukluk işte sevdiği bir kız var imiş. Evlerinin önünde her akşam beklermiş hani çıkarsa görürüm diye. 

Her akşam bir saatliğine evden çıkarmış. İşte yine öyle bir akşam çıkmış evden. Yangının nedenini hiçbir zaman öğrenememişler ama bizim Ahmet hep kendini suçlu hissetmiş. Ailesinin canlı canlı yanarak ölmesi ve onun hala hayatta olması çok dokunurmuş ona. İşte ben de bu Ahmet'i tanıdım tanıyalı elimden geldiğince her hafta sonumu yetim, öksüz çocuklara ayırırım. Dernekler, yetimhaneler, bazen cezaevleri...

Yine bir gün yetimhaneye gitmiştim. Hiç aklıma yetimhanede tanışacağım birine aşık olabileceğim gelmezdi. Hoş bu hayatta yapmam dediğim ne varsa yaptım, başıma kesinlikle gelmez dediğim ne varsa da geldi. Ama ilk defa bu kadar güzel oldu. Hatta sadece güzel olan da buydu. İçeri girdim, çocuklar zaten beni tanıdığı için hemen boynuma atladılar. Tam diğerlerine de sarılacaktım ki. "Elif ablaaaa" diye bağıran çocuklar, anında beni satıp kıvırcık kirpikli kıza koştular. 

Elif imiş adı. Nasıl desem böyle hem kadınsı hem de çok tatlıydı. Hani çiçekli böcekli elbise giydirsen 17 yaşında şirin bir kız çocuğu olur. Kırmızı dar bir kıyafet giyse her erkeğin başını döndürecek kadar seksi bir kadın olur. Öyle garip bir güzelliği vardı.

Yetimhaneye geldiğine ve buradaki çocukların da gönlünü kazandığına göre kalbi de güzeldi. Sonra "aptallaşma" dedim kendi kendime. Mucize gibiydi benim için ama hayatımda hiç mucizeye tanık olmamıştım, tanıdık değildi yani. Fakat bu kadar yakınımda iken dokunmak istedim o mucizeye. "Belki" dedim, sonra "kim bilir" dedim. Bir gün tam ayrılıyordum oradan, canım sıkıldı  işte. 

Onların yanına gitmek bana iyi gelirdi aslında ama o gün, "sikeyim lan bu hayatı" dedim. Sesli konuşmuşum sanırım. Elif de yanımda imiş haliyle duydu. Güldü, yüzüme baktı suratıma dokundu. O an işte rüyamı hatırladım. Öpmedi tabi "ben de öyle derim" dedi. Bu sefer ben gülmeye başladım. Hoşuna gitmişti belliydi ama bir kızı küfür ederek etkileyeceğim 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. 

"Kanlıca'ya gidelim mi?" dedi bana. Salak gibi 'neden?' deyiverdim. Yine güldü, zeytin karası kıvırcık kirpikleriyle. "Yoğurt yemek için" dedi. Yani haliyle neden gidecektik ki. Bu kız bana gittikçe ilginç gelmeye başlamıştı. Aşık mı oluyordum ne? Aşkı da bilmiyorum ki hiç. Pek de dinlemezdim hikayeleri. Bak işte dinlemez misin yaşayanları başına geldi. Kısmetti belki de. 

Dinleseydim kaçardım herhalde. Çünkü kimse mutlu değildi hikayelerini anlatırken. Ama ben mutlu olmaya başlamıştım. Bu zamana kadar hiçbir şeyden mutlu olmayan ben, heyecan duygusunu en son kopya çekerken yakalanacağım korkusuyla duyan ben, heyecanlanabiliyordum artık. Bu kız bana çocukluğumu da hatırlatıyordu. O zaman ilişkimizin masum bir tarafı da oluyordu sanki. Biz değil ama ilişki masumlaşabiliyordu o vakitler. 

Evliliğimizin 5. yılı bugün. Allah işte sanki bilir imiş gibi. Kader dedikleri sanırım tam da böyle bir şey. Elif, kısır imiş. Çocuğumuz olmadı hiçbir zaman. (Biyolojik olarak elbet) Bunun yokluğunu hiç çekmedik. Çocukları olan insanların nasıl vefasızlık çektiğini gördük. Bizim bayramlarımız 5 yıldır hatta daha da eski, gerçekten bayram havasında. 

Günler öncesinden hazırlanıyoruz böyle zamanlarda. O kadar çok çocuğumuz var ki. Telefonumuz her gün açlıyor, kapımız hep hatırlanıyor. Hayat işte, üzer imiş gibi yaptı ama bu sefer teğet geçti bizi. Böyle işte anlatmak istedim. Her hikayenin sonu mutsuz olmaz elbet. Bizimkisi mutlu oldu. Sonsuza kadar sürmeyeceğinin bilincindeyiz sadece tadını çıkartıyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder