Meslek hayatıma editör olarak başladım. Uluslararası ilişkiler mezunuydum istediklerimi yapamadım. Uzun süre işsiz kaldım, kendimi okumaya, izlemeye vermiştim.
Sonra bu kadar okuyorum yazmak nasıl bir şey acaba derken kendimce bi yerden başladım. İyi yazılar değildi ama yazmak bana çok keyifli geldi. Sonra neden iş olarak yapmayım ki diye düşündüm. Bağımsız İnternet gazetesinde editörlük yaparken tek hayalim spiker olmaktı.
25 yaşlarındaydım, ne okusam doğruymuş gibi geliyordu. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildi. O hayran kaldığım yazarların ne kadar ahlaksız insanlar olduğunu gördüm, önemli diye verdiğimiz haberlerin perde arkadaşına bakmadan kaç bin kişinin izlemesini sağlıyorduk.
Hiç para almadan çalışıyordum. Bir gün geç vakit sabah servis edilecek köşe yazılarını sisteme girmeye başladım, o babamdan büyük adamların 'çok yoruluyorsun istersen akşam bi şarap içelim' tacizelerine maruz kalmaya başlayınca bıraktım.
Siyaseti seviyordum ama okuyordum araştırıyordum. Gezi Parkı döneminde her gün eyleme gidiyordum. Bu ülke için bir seyler yapıyordum. Duyarlı bi vatandaş olduğuma çok inanmıştım. Olaylar birden hiç ummadığım şekilde büyüdü, ölenler, yaralananlar. Benim amacım çok başkaydı aslında. Aynı anda hem farkındalık hem ne kadar cahil olduğumu fark ettim. O günden sonra içinde siyaset olan her şeyden uzaklaştım.
Kaç gecekondu yıkıldı alışveriş merkezleri, devasa rezidanslar için hiçbiri böyle bi eyleme tanık olmamıştı. Fetö ve AKP çatışmasının kurbanı daha doğrusu piyonu olduğumu bilmiyordum fark etmem çok zamanımı aldı. Olan o eylemde ölenlere oldu.
Medya gerçekten ne kadar güçlüydü. İstediğini veriyor, köpürtüyor, istemediğini saklıyordu. Propagandacı bi kitle birkaç sevilen ünlüyle her şey kocaman bi tiyatroya dönüşüyordu. Bi haber yayınlanıyor, asla arkasını sorgulamadan herkes her şeyi paylaşıyordu.
AKP yönetimi artık o kadar sınırlarımızı, hayat anlayışımı, en önemlisi ülkemi sevmemi o kadar zorlaştırıyordu ki Ekrem İmamoğlu bir vatandaş olarak bana kurtarıcı gibi gelmişti.
Siyasetin ne kadar pis bir şey olduğunu unutmuşum. Yeni nesil Cem Uzan vakasıyla karşı karşıya kalmışız haberim yok. AKP yönetimine karşı olmam başka bir yolsuzluğu kabul edeceğim anlamına asla gelmez.
Kimsenin de gelmemeli. Yapılan usulsüzlük listesi. IBB bütçesiyle alınan villalar, İstanbul senin uygulaması üzerinden (İngiliz meşeyli) binlerce insanın erişimine ulaşıp bunu kullanacak olan bi kuruluşu da partiyi de destekleyemeyeceğim.
"Herkes yolsuzluk yapıyor ona bakarsan AKP'nin yanında..." asla kabul edemeyeceğim cümle! Hatta bu ne sığlık, böyle bir şey olabilir mi?
Yapılan yolsuzluğu yine kendi CHP içinden birinin şikayeti üzerine olayın patlaması, ki bundan yakın zamanda hepsinin haberi olacak olması ama suçu AKP üzerine atmak için yine eş zamanlı Cumhurbaşkanı adaylığını duyurması şahane ama az zekalı bi strateji.
Milletimiz mağdur edebiyatını ve arabeski sever. Birden milyonlarca insanı yanına aldı. Emin olun ki AKP'nin en son isteyeceği şey budur:) O yüzden şu an o tarafta moraller bozuk ve sesleri çıkmıyor.
Kendi kendini bitiren bi parti, arkasına özellikle dönemin tarih ve siyasetten bi haber olan bunu bi oyuna dönüştüren eylemci gençleri (Sorgulamıyorsunuz üzgünüm), yine elde sıfır AKP falandı filandı.
Bu ülke hiçbir zaman demokratik bir ülke olmadı. Her sey sistemlidir, başa gelecek insan, onun kalma süresi, yeri gelecekse yani suikasta ugrayacaksa bu bile organizedir. Bu ülke kimleri yedi, faili meçhul konusunda bi dünya markasıyız.
Artık bi birey olarak. Kendimle ilgilenmeye kendimi sevmeye odaklanıyorum. Bunu çok iyi yaptığınızda güzel de seviyorsunuz ve karşınızdaki de değişiyor. Bunu herkesin yaptığını düşünürseniz ancak bi millet bazı şeyleri daha az hasarlı atlatabilir.
Çok sinirliyiz, çok agresifiz, çabuk tüketiyoruz, çabuk unutuyoruz. Story'ler markaların boykotuyla dolu. Tamam gitme batsın o markalar. Kaç kişinin işsiz kalabileceği hakkınızda bi fikriniz var mı? Hele ki böyle çok kötü bir ekonomide. Yani amacınıza ulaştığınızı düşünelim.
O eylemlerde bi kişi bomba koysa kaç kişinin öleceği hakkında? Gezi olaylarından sonra benim bi gencin daha piyonluğuna alet olduğum bi eyleme gitmeye daha ciğerim kaldı. Buna alet olmayacağım. AKP karşıtı olmam daha azını yapıyor diye diğerini övebileceğim anlamına gelmiyor. Hayata bu kadar basit bakabilmem söz konusu olamaz.
Bu şeye benziyor. Bir evlilik yaptın, sürekli şiddete maruz kalıyorsun. Boşandın kurtuldun. İkinci evliliği yaptın bu sefer de surekli şiddete uğruyorsun. Herkes sana boşan diyor ama sen, 'en azından diğeri gibi dövmüyor, boş ver' diyorsun.
Bir de eyleme gitmeyip bir şeylere paylaşanlara agresiflik var. Sinir bizde atasporu olmuş. Klavye delikanlısı diye bi kavram çıktı uzun süredir. Sanki eyleme giden savaşa gidiyor. Her gün kahvaltısını yapıp uygun bi saatte topluluğa karışmayı bi kahramanlık sanıyor. Yapmayana kızıyor. Bu da başka bi iktidar zehri. Her gün aşk filmi izlersen, dışarıda hayatının aşkını ararsın her gün. Bunu bir amaç yaparsın.
Uzun süredir yazmıyordum. İyi geldi :) Öykü yazma işine yıllar sonda dönme fikrine geleyim bari özlemişim. Kimse sonuna kadar olmayacağı için böyle uzun uzun yazdım. Üzgünüm ama burası hiçbir zaman demokratik bi ülke olmadı olmaz da. Derin devletin olduğu hiçbir ülke bunu göremez. Umudu siyasette değil insan olarak kendi içinizde arayın. Siyaset insanı pisleştirir.
Hiçbir zaman bi Norveç olamayacak burası. Hiçbir şey yapmama noktasına gelme değil demek istediğim ama bunlarda çok komik. Ne isimler geldi. Bi ara Demirtaşlar vardı dedik ülke terörü bitiriyor herhalde. Her gün dinlerdim. Böyle dönem dönem isimler geldi geçti.
Siyasetin muhteşem tiyatrosuna kimsenin aklı ermez. Ermesi için o kadar pis olmayı kabul etmek lazım. Ben artık gerçekliğe bakıyorum. Özellikle Hatay depremi bana çok şey gösterdi. Hayatınıza bu kadar siyaset sokmayın.
Ölüm var, belki enkazın altında belki nakil bekleyen hastane odasında. Hayatınız eskort mu hacı mı kurtarır bilemezsiniz. İnsan minnet duyacağı insanı seçemeyebilir. Hatta o yüzden beddua bile etmeyin, Hayatın hayal gücü sizden daha yüksek.