3 Eylül 2018 Pazartesi

Yeniden

Üç yıl önceydi, dün gibi aslında. Üç yıl da insanın hayatında neler neler değişir. Ne çok şeye geç kaldım kim bilir. Annem, babam, kardeşim sevinç çığlıkları atıyor gözlerimi açtığım için. Yüzümde hafif bir tebessüm, bir yandan ne olduğunu anlamaya çalışıyorum diğer yandan konuşmayı mı unuttum acaba diye korkuyorum. Sesimi açmaya gayret gösteriyorum.

Anne? Dilimden dökülen ilk kelime bu oldu. Bir kaza oldu evet. Peki ne zaman? Tam soracak oldum, annem "güzel kızım üç yıldır uyuyorsun, seni öyle çok bekledik ki" dedi. Kaç kaç?? Kaza evet kazadan bahsediyordum. O kadar yıl geçmiş olabilir ama ben hala dün meydana gelmiş gibi her şeyi anımsıyorum.

Arabam tamirdeydi, dışarıda Nisan ayına yakışan gürül gürül bir yağmur vardı. Taksiye bindim, ne yapacaktım? Ha tamam düğün alışverişi için Atilla ile buluşacaktık. Birden otobanda önümüze çıkan tırı hatırlıyorum. Taksicinin silecekleri çalışmıyordu tedirgindim ama "abla 30 yıllık şoförüz bizde yanlış olmaz" demesiyle biraz da olsa rahattım.

Demek yollar tecrübe değil dikkat arıyordu. Tırın altına girmemizle kulaklarımın çınlamadı bir oldu. Bir yerlerimin kırıldığını hissettim. Acıdan bayıldım. Sonrası işte tam da şu anki manzara. Ailemin sevincine mutluydum aslında ama içimde tarif edemediğim bir burukluk vardı. Burukluk da demeyelim de korku daha çok sanırım. Bu kadar zaman içerisinde nereden başlayacaktım hayata. Atilla neredeydi? Neden kimse hemen onu aramıyordu?

- Anne Atilla nerede?

- Bilmiyorum. Sen şimdi biraz dinlen. Ne açayım televizyonda sana? Şöyle güzel komik bir film açayım mı? Kardeşin yanında kalsın ben bir doktorla görüşeyim sonra da akşam için en sevdiğin yemekleri yaparım. Meleğim hoş geldin.

- Film filan istemiyorum. Bilgisayarımı getirir misin internete girmek istiyorum. Dünyada neler oldu neler bitti. Off çıldırcam sanırım. Telefonum nerede? Ayrıca ne demek Atilla'nın nerede olduğunu bilmemek. Yani tamam bilemezsin de bir arasanız, o da mı sevinse acaba!

- Sen bizi değil o adamı özledin yani

- Anne ne alakası var şimdi. Evleneceğim adama artık uyandığımı söylemek istiyorum hepsi bu. Ne var bunda anlaşılmayacak.

- Evli bir adamla nasıl evleneceksin anlat bakalım.

- Ne?

- Anne (kardeşim)

- Anne sen diyorsun?

- Anneme bakma sen abla. Bunları sonra konuşuruz olur mu? Bak daha yeni uyandın. Biraz dinlen. Tamam bilgisayarını getiriyorum. Zaman geçirmiş olursun. Akşam yemekte etraflıca konuşuruz.

Bilgisayarı alır almaz. Sosyal medya hesaplarımın hepsine girdim. Instagram, Facebook, Twitter... Atilla hepsinden beni çıkarmıştı. Annemin dediği gibi evlenmiş. Altı ay önce benim nikah şahidim en yakın arkadaşım Beren ile hemde. Ekrana öylece bakakaldım. O kadar çok şaşkındım ki, ağlayamadım bile.

Daha neler öğrenecektim kim bilir. Sevgisini bir türlü kazanamadığım kaynanam da boy boy yeni geliniyle fotoğraf atmıştı. O an hepsine bol küfürlü mesajlar atmak istedim. Herkesin kendini haklı gösterecek bir senaryosu olacağı aklıma geldi sonra. Bir gün uyanma ihtimalime karşı yazılan türlü türlü senaryolar.

Atilla hiç uyanmayacağımı ve hayatına bir şekilde devam etmesi gerektiğine dair dokunaklı bir konuşma yapardı mesela. Beren kesin aslında önce ilk onun gördüğünü çoktan aşık olduğunu ama bizim ilişkimiz olunca sustuğunu eee uyuyunca da kaderin ağlarına ördüğüne dair bol keder yüklü kompozisyon sunardı bana. Bunların hiçbirini duymaya tahammülüm yoktu.

Komik ama üç senedir uyumama rağmen hala tek ihtiyacım olan şey yine uyumaktı. Uyanmasaydım daha güzel olurmuş, bunu bana biri söylemeliydi. Bunları düşünürken uykuya daldım tekrar. Akşam 19.00 gibi annemin yanıma kondurduğu öpücüğüyle yeniden uyandım.

Desteğiyle biraz yürümekte zorlanarak sofraya oturdum. İlk başta herkes neşeliydi. Babam küçük çocuk gibi heyecanlı heyecanlı ülke gündeminden bahsediyordu. Hiç ilgimi çekmediğini bildiği halde futbolla ilgi tüm bilgileri de öğrenmiş oldum. Hatta hayatımda bu kadar çok maçlarla ilgili sohbet ettiğim olmamıştır.

Sanki elektrik kesilmiş de herkesin sohbet edeceği nahif bir ortam oluşmuş gibiydi. Gerçekten bu kadar sevildiğimi bilmiyordum. Aile her şeymiş. Öğleyin üzüldüğüm her şeyi bir anda unuttum. Aileme sımsıkı sarılmanın tam sırasıydı. Onları daha da mutlu etmek hem de kendim için arkada kaldığım hayata koşmam gerekirdi.

Ertesi sabah ilk olarak iş ilanlarına bakmaya başladım. Ev yine eskisi gibi. Annem ve babam işte, kardeşim okulda. Tabi telefonum hepsi tarafından saat başı "iyi misin" sorularıyla çalıyordu. Sayısız ilana başvurdum. Çalışmayı o kadar özlemiştim ki, aslında bakarsan ne iş olsa yaparım durumundaydım.

(Bir hafta sonra)

- Alo

- Evet buyrun. Elbette yarın uygundur. Teşekkür ederim, görüşmek üzere.

İlk iş görüşmesine çağrılmıştım. Bir haftadır evden çıkmıyordum. Aslında özlediğim sayısız şey var ama gelecek telaşı sanırım hepsinden önce geldi. Bir de korku... Sürekli internetin başında haberleri okuyordum. Magazin gündemine bile hakim oldum diyebilirim. Sanki sokağa çıksam kaybolurmuşum gibi geliyordu.

Bir yol sorsam bana bilmediğim bir uygulama diyecek, "o ne ya" şaşkınlığımı gizlemekten tırstım. Sanırsın ülkedeki herkes her şeyi çok iyi biliyor bir ben mağaradan şehre gelmiş yarı insan kılığındayım. Ancak bu iş görüşmesi çok iyi oldu. Sonucu olumsuz da olsa mecburen dışarı çıkacaktım. Benim için en iyi deneyim bu olacaktı.

(Ertesi gün)

İş görüşmem şahane geçti. Hatta o kadar güzeldi ki "biz sizi ararız" cümlesine gerek bile kalmadan işe alındım. Bana kalsa hemen o gün başlardım bile. Bir hafta sonrası için sözleştik. Halletmem gereken en büyük problemin üstesinden gelmiştim bile. Şimdi deniz kenarına bir bankta simit yiyiyordum.

Yüzüme ılık bir rüzgar esiyor. Saçlarım bazen ağzıma giriyor, simit yememe engel oluyordu. Balık tutan insanlar, pamuk şekerci, bisiklet süren çocuklar, koşuya çıkan insanlar, falcı ablalar, balon satan amcalar, tuzlu deniz kokusunu o kadar derin içime çektim ki tuzun tadını aldığımı hissettim.

Tüm bunları yapmayalı o kadar çok zaman geçti ki. Hayır üç yıllık bir uykudan bahsetmiyorum. Ondan da öncesi bu. Yalnızca iş-ev arasında mekik dokuyordum. Görüştüğüm tek insan ise Atilla idi. Onunla beraber olduktan sonra ailem de dahil tüm arkadaş çevremden de uzaklaşmıştım ve bunun adı aşk değildi.

Hani gözün görmez sadece dünyada onu görürsün ya işte o değildi. Gerek görmüyordum, tek Atilla ile hayat devam ediyordu işte. Ondan öncesinde de bir hayatım, paylaşımlarımın olduğunu unutmuştum. Şimdi tamirat aşamasına geldim. Kalbini kırdığım herkesten özür dilemeliydim. Onları tekrar kazanmalıydım. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama öylece yapacağım sanırım. Gelişigüzel şeyler her zaman daha samimidir.

Hiçbirinin uyandığımdan haberi yoktu. Önce böyle bir sürprizle başlasam çok daha güzel olacak. Kardeşimin dediğine göre daha bir ay önce yine ziyaret etmişler beni. Atilla evlenmişti ama arkadaşlarım onları yok saymama rağmen beni unutmamışlardı.

Derin bir utanç duygusu içindeyim. Bununla baş edebilmek için onların desteğine ihtiyacım var. Elimden kayıp gidenlere şimdi sıkı sıkı tutunmam lazım. Tutup bir daha hiç bırakmamak. Aşk? Bilmem... Hayat güzel kuşlar uçuyor. Kim bilir belki bir gün yine yeni yeniden....