2 Aralık 2017 Cumartesi

Yol

Hayatımın 35. yılını yaşıyorum. Eski sevgilim geldi aklıma. 20'lerimdeydi o sıra. Bir sofra kurmuştuk. Yanında en sevmediğim erkek arkadaşı Mert ve onun artık kaçıncı tanıdığım ve bir kere gördüğüm bilmem kaçıncı kız arkadaşı. 

Bazen insanların yüzüne yüzüne demek istersin (o kadar içmiştik ki o gece kızın yüzüne önce dedim sonra kustum) "O beyinle bu yaşa kadar nasıl geldin bebeğim." Kız 38 yaşında mıydı neydi hatırlamıyorum ama "kadınlar 35'e geldi mi çöpe at" diye bir cümle kurmuştu. 35'ten sonra... 35!

Amaaaa evleniyoruuuuum!!! Eveeeet! Tanrım hep korkardım evlilikten ama şimdi hayatımın aşkı diyemesem de bir ömür beraber bir hayat yaşamaya ikna oldum sanırım. Evet çok netim şu anda, kesinlikle evet.

- Ah aşkım geldim geldim. Telefonum sessizde kalmış, nasıl oldu bilmiyorum ama bavulun içine karışmış:)
- Tamam bitanem acele etme geldim ben aşağıda bekliyorum.
- Hayaaatııııım. Bavullar:)
- Canım bunlar ne böyle. Sadece bir hafta kalacağız annemlerde. Hatta tanışma faslı malum. Sıkılırsak döneriz.
- İşte dönmezsek diye ben her ihtimale karşı ne bileyim. Bakma öyle!
- Tamam hadi cadı bin arabaya.
- Yol müziklerini dün akşam ayarladım. Kaç saatti buradan İzmir
- Kasarsam dört saate varırız. Sorun olmaz.
- Süper bu şarkılar fazla fazla yeter bize.
- Hadi bakalım patlat bir tane
- Jefferson Airplane-White Rabbit ile başlıyor güneşin batışıyla ki bu İzmir'e vardığımız anlamına geliyor. David Sylvian-Messenger ile yolculuğumuzu bitiriyoruz erkek güzeli.
- Şarkılar enfes ama son dediğin başka bir hoşuma gitti. Bir öpücük?
- hımmm...
- Bal gibi dudakların...
- Bence bu tat damağında bir hafta kalsın yoksa kaza yapacağız. Annenlerin evinde de no sevişmek! En hanım halimle çıkacağım karşılarına. Sonra cadoloz gelin olup burunlarından getireceğim :))
- Manyaksın
- SENİ SEVİYORUM
- SENİ SEVİYORUM
- Ama acıktım da:)
- Hayatım çok güzel sandviçler yaptım. Poğaça da var:) en sevdiğinden peynirli-patatesli karışık yaptım. Şu torpido gözüne koyuyorum acıktığımızda yeriz. Yolda kahve de alırız. Şehirden çıkmadan bi Starbucks yapalım bence.
- Kesinlikle aşkım. Ayakta durmam lazım.
- Of bu neden açılmıyor.
- Dur ben de deneyim.
- Dur dur sen tutukluk yapmış. Yola bak sen açarım ben.
- Hop işte bu kadar açıldı. Şuraya koyuyorum. Burası çok karışmış aşkım ya. Ne bu bir dakika... Bu ne ya?
- Ne ne anlamadım??
- Berk bu toka kimin
- Bilmiyorum kimin ki
- BERK!
- Gerçekten bilmiyorum ya. 
- O kızın mı??
- Offf taktın o kıza. Bak o konuyu kapattığımızı düşünüyorum. Lütfen bir toka için... Ayrıca onunsa da onun unutmuş demek ki ne bileyim ben.
- Unuttu mu sen mi saklıyorsun?
- Hayatım benim toka takacak saçım mı var da saklayacağım.
- Berk sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ben ne diyorum sen ne diyorsun ya. Atıyorum camdan
- Dur ya
- Dur???
- Yani kalsın.
- Ne oluyoruz Berk.
- Tamam Ayşegül at bunalttın gerçekten.
- Neden sinir yaptın ki bu kadar sen şimdi.
- Ayşegül at dedim tamam? Bitti! At işte
Gözlerindeki soğukluğu gördüm o an. Çok anlıktı ama... Bilmediğim ne vardı o kızla ilgili? Annem geliyor aklıma. Babamı hiç sevmeyişi, gözü dışarıda hafif meşrep annem. Yeterince büyüdüğümde umarsızca yanımda arkadaşlarıyla ölmüş babamın arkasından konuştuğunu hatırlıyorum. "Çok iyi adamdı da fazla yumuşaktı." 

Herkesin hayattan en az babam kadar korkuyordu ama çoğu insan belli etmez. Bu bir oyun. Kendine güvenmelisin. Babam asla kendine güvenmezdi. Belkide güvense annem ona koşarak gidecekti. Berk hayatımın bu kısmını hiç bilmedi. Babamla alakası olmayan bir adamla evleniyorum. Fazla egolu, yeterince dik hatta çok çapkın. Ama benimle evlenmek istiyor. Aşık mı bana?
- Aşık mısın bana?
- Bu nereden çıktı şimdi.
- Doğru cevap bu değildi.
- Tabiki aşığım.
- Emri vaki yanıtlarda bugün.
- Senin canın kavga mı etmek istiyor? Yoksa benimle evlenmek istemiyor musun? Eline bir neden mi vermemi istiyorsun.
- Fazla kurnazca fikirler bunlar. Evlenmek istemesem direkt yüzüne söylerdim.
- Derdin ne o zaman? Sabah sabah gerdin beni bir toka yüzünden.
- Söylesene o kızla seviştin mi? Benden iyi mi?
- Offf var yaa Ayşegül şu an tam bir Türk kızısın.
- Sen de vasat cevaplarınla çok iyi yalan söylediğini söyleyen fakat daha da çok batıran klasik Türk erkeğisin.

Ne yapıyorum ben? Belkide haklı.  Evlenmemek için bahane üretiyorum ya da aslında nasıl bir erkek olduğunu bilmeme rağmen salak ayağına yatıyorum. Sonuç odaklı kadınlardan olmak istemiyorum ben. "Ben yine aynı hep affedici" ev kadını hayatı bana göre değil. Annem gibi olmayacağım ben!

Başım Tanrım avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum durdur şu arabayı diye. Sadece hava temiz hava. Camı açmam lazım. Bir tohum uyanıyor saklı yerimde. Bulutları süzüp yağmur bekleyenler, inip yürümek istiyorum. Bu yürüyüşümün bir izi olsun istiyorum, bana bir şey olsun istiyorum. 

Anlıyorum sen o değilsin. Gitmem lazım, hızla koşmam lazım. Bu ana kadar neredeydim ben? Neden her şeye karşı bir sus halindeydim ki. Bir toka mı yani beni bu hale getiren veya uzun bir yol mu gerekirdi yeterince düşünmek için? Günün hakkını verdiğimizi, eğlendiğimizi sandığımız zamanlar aslında her ikimizin kendine ait olan gününü kurtarmaktı. Aşk bu değil, sırılsıklam olmadım henüz.

Şimdi hiçbir şey söylemeden uzaklaşsam, o hiçbir şey demese keşke. Çıktığım kapılar umurumda değil nicedir. Şu girdiğimiz sokağa annemin sesi aksa ya. O kadar çok yanımdaydı ki Berk birden kendime en son kimsesiz kalıp da bir kahve söyleyemediğimi fark ettim. 

Oysa kahve benim ne büyük bir keyifti. Ben Berk'in hayatını yaşıyorum? Onun sevdiği yerler, onun yedikleri, onun arkadaşları, onun zevki. Kıyafet alırken bile fikrini sormadan bir şey deneyemez oldum. Biz birbirimizi hiç özgür bırakmadık ki. Saçlarımın dipleri yangın yeri sanki. 

- Ne düşünüyorsun?
- Hiç
- Yavaşşşş, ne yapıyorsun o fren neydi öyle. Delirdin mi sen öldürecek misin ikimizi de.
- Arabaya bindiğinden sorun yaratıyorsun. Derdin toka filan değil senin. Önce ailemle tanışacağın için normal olarak gergin olduğunu düşündüm ki, bu gerçekten çok normal bir durum. Bak yarım saat sonra bizim evin önüne geleceğiz. Eğer vazgeçtiysen....
- ....
- Ayşegül! Lütfen ağlama.
- Sanki aydınlanma yaşıyor gibiyim.
- Ne demek bu şimdi?
- Aydınlanma... yıkıcı bir süreç yani. Daha iyi ya da daha mutlu olmakla ilgisi yok. Sahteliğin uf ufak olması. Oyunlardan oluşan cephenin arkasını görmek, doğru olduğunu sandığım her şeyin kökünden yok edilmesi... İşte aynen böyleyim.
- Seni terminale bırakayım.
- Özür dilerim
- Hıh :)
- Ben de böyleyim, hep de böyleydim.