23 Ocak 2017 Pazartesi

Seans

1. Seans
- Kocamın bu yöntemi neden tercih ettiğine dair en ufak bir fikrim yok ama, baştan söyleyeyim, kesinlikle onaylamıyorum. Psikolojik destek almanın herhangi bir faydası yok.
- Her konuda böyle misiniz? Yani bu kadar emin mi konuşursunuz?
- Bunun emin olmakla bir ilgisi yok. Ben düz bir insanım. Ne istediğimi de her zaman gayet iyi bilmişimdir. Çocuk sahibi olmak istemenin nesi kötü? Lütfen söyler misiniz?
- Elbette değil ama eşinizin dediğine göre kendi dünyanızı sadece bu istek doğrultusunda döndürmeye başlamışsınız. İnsanların sayısız isteği var bu hayatta. Yeni yıl dilekleri gibi düşünün. Herkes ne ister? Önce sağlık, iş, kariyer, para, aşk, evet belki çocuk... Oysa siz hayattaki tek sorununuzu her şeyin merkezi haline getiriyorsunuz. Biraz sağlıksız bir düşünme şekli olabilir mi? Yargılama gibi algılamayın lütfen. Bu yalnızca bir soru.
- Ben bir ailem olsun istedim. Benim doğumum annemin ölümüne sebep oldu. Onu hiç görmedim. Eşimi çok seviyorum. İlk görüşte aşka benzer bir şeydi ona baktığım zaman. İlk gördüğüm zaman yani. Deli gibi seviyordum. Hala da öyle, tabi zamanla heyecanın yerini olgunlaşma süreci oluyor. Daha manevi, daha değerli şeyler örtüyor üstünü. İşte o zaman aile olmaya başlıyorsunuz. Ancak çocuksuz bir aile olmaz ki... Olamaz yani. Eşimi dediğim gibi seviyorum. Ama bazen... evde öyle bir sessizlik oluyor ki, biri beni boğuyormuş gibi hissediyorum. İkimiz de yoğun insanlarız. Çoğu zaman eve iş getiriyoruz. Bilgisayarın başına geçti mi saatlerimizi harcayabiliyoruz. Neredeyse doğru düzgün bir iletişim kurmadan günü bitiriyoruz. Evde neşe denilen bir şey yok. Birbirimizden koptuğumuzu hissediyorum bazen. Robot gibiyiz, anlıyor musun? Tamam belli giderlerimiz için çalışmamız şart ama niçin? "Çocuklarımın geleceği için daha fazla çalışmam lazım" gibi cümlelerim yok. Yarın belki de öleceğim. Bu kadar çalışmanın gelirini birilerine bırakmalıyım.
- Bu kadar uzun cümleleri baştan kuramazsınız belki ama biraz sakince düşününce, içinde bencillik görüyor musunuz siz de?
- Nasıl yani anlamadım.
- Sizin yaşam biçiminiz ya da standartlarınız için dünyaya bir çocuk getiremezsiniz. Bu kararlar bu şekilde alınmıyor. Evet evde bir neşe, halıda gezinen bir bebek, ikinizin parçası... Bu tarif edilemez bir duygu ama mezun olduğunuzdan beri çalışıyorsunuz ve bunların boşa gitmesini istemiyorsunuz. Sırf bu yüzden de çocuk sahibi olmak istiyormuş gibi konuşuyorsunuz. Bu herhangi bir spor müsabakasında gümüş madalya yerine dünya şampiyonu olmayı istemek gibi bir şey. Bu kadar naif duyguların yani annelik gibi, böyle bir hırsın içinde yer alması size de tuhaf gelmiyor mu?
- Çocuğum olursa geleceğini düşünmek zorundayım. Bunun nesi tuhaf? Gerçi yapamıyoruz da. 10 yıllık evliyim. Denemediğimiz yöntem gitmediğimiz doktor kalmadı. Yine de...
- Aile olmak için birden fazla kişi gerekmez. Bazen insan sadece kendisinin ailesi de olabilir. Hayatınızda herkesi kaybetmiş de olabilirdiniz. Bu sizi eksik kılabilir ancak o zamana kadar yaşadıklarınız, anılarınız, bir eşya bile sizi ayakta tutar. Çocuğunuz olmuyorsa bu dünyanın sonu değil ki? İster kader deyin ister evrenin size verdiği mesaj, nasıl söylenir... Doğduktan sonra çok kötü bir hastalığa düşüp gözleriniz önünde eriyen ve sonra da ölen, ya da sizden bambaşka fikirleri olan sanırım halk dilinde 'hayırsız' demek daha doğru olur. Öyle bir evladınız olacağına şimdi yanınızdaki insanla mükemmel bir hayat sürdürebilirsiniz. Bu fırsatı dünyada olmayan bir çocuk için hayatınızı cehenneme çevirmek en çok size zarar verir.
- Bir arkadaşımın yakın zamanda çocuğu oldu. Hastaneye gittiğimizde daha yeni ellerine veriyorlardı. Görmek istemedi. Çok zayıf bir çocuk. Ki bu çok normal. "Daha sonra" dedi, pişman gibiydi. Sanki hayatından kocaman bir zaman dilimini çalmışlar ve bundan sonraki tek görevi anne olmak gibi hissediyordu. Onun yerinde olmak için neler vermezdim anlatamam. O anne olmayı hak etmiyor. O bu kadar hak etmezken ben neden anne olamıyorum? Sizce de bu büyük bir haksızlık değil mi?
- Belki de. Fakat bunu değiştirecek gücünüz yok. Sizi üzen bu odak noktasından ayrılabilirseniz her şey daha kolaylaşacak. Çünkü her durumu kötüye çeviriyorsunuz. Kibir gibi bir şey bu. Zamanla yer bitirir, anlamadan hem kendinizi hem de çevrenizdekileri tüketirsiniz.
- Ne öneriyorsunuz?
- Kalanı, yanınızdakini sevmeyi. Sizin bir aileniz var. Sizi çok seven bir eşiniz var. Aile her şeydir. Tekrar en baştan sevmeyi deneyin. Sevgi herkese iyi gelir.
- Bugünlük bu kadar yeter. İzninizle.
- Tabi. İzin sizin, görüşmek üzere.
2. Seans
- Karımı anlamıyorum. Sevgili olduğumuz zamanları hatırlıyorum. Öğrenciydik o zaman. Kış mevsiminde tanışmıştık. Her gün o beresini takardı. Üsten kar taneleri görürdüm. Kıskanırdım biliyor musunuz ilk tanıştığımız zamanlar. Ben ne zaman dokunacağım acaba onun saçlarına diye. Şimdi bakıyorum da, o dert miymiş. Bambaşka biri oldu. Anlamaya çalıştıkça şımarık bir çocuk gibi daha da anlaşılmaz oluyor karşımda. İşten çıkmak istemiyorum bazen. Sürekli ek işler çıkartıp eve geç gitmeye çalışıyorum. Onu güzel zamanlarındaki gibi hatırlamak istiyorum. Eve gidince donuk suratı... bütün günümü berbat ediyor.
- Siz de onun gibi çocuğunuzun olmamasına üzülüyor musunuz?
- İlk başlar için evet. Baba olamayacağımı anlamaya başladıktan sonra, daha doğrusu yeterince uğraşıp artık bu uğraşların boşa çıkacağını kavrayabildikten üzülmüştüm. Kabullenmem zaman aldı. Fakat ben karımı seviyorum. Çocuksuz da onunla bir ömür geçirebilirim. Gerçi ondan da emin değilim artık.
- Boşanmayı düşündünüz mü hiç?
- Son dönemlerde sık sık.
- Sonuç?
- Seviyorum... Hala deli gibi seviyorum onu. Onu kaybetmeye dayanamam. Sanırım dayanamayacağım için de başka bir şey yaptım. Hiç derdim yokmuş gibi bir de vicdan azabımla yaşamaya çalışıyorum. Arada acaba anlıyor mu diye düşünüyorum. Ya da fark etti de artık böyle şeyler onun için o kadar önemsiz ki tepki bile vermiyor gibi. Ki bu daha beter bir durum.
- Aldattınız yani.
- Hem de iki defa.
- Şu an kendinizi hissediyorsunuz?
- Aldattığımda yani her iki kadınla da eve giderken yolda yürüyorum. Bir gülme geldi. Uzun zamandır bu kadar kahkaha attığımı hatırlamıyorum. Şimdi de vicdan azabı çekiyorum ve bu iki sadakatsizliğin son bulacağını da sanmıyorum. Hayatımda gizli kapaklı bir oyun alanı gibi. Saklambaca benziyor bir bakıma. İçinde acaba karım biliyor mu şüphesini ve endişesini de barındırıyor. Sürekli gerginim bu yüzden. Bunun gizemi de hoşuma gitmeye başladı. Bir yerlerden küçük şeyler çalıp çöpe atma hastalığı gibi bir şey. Buradaki zevk, seks ya da ihtiras mı diyeyim artık neyse bunların hiçbiri değil. Bana en büyük zevk veren şey karımla sevişmek. Vücudu hala o kadar diri ki bazen uyurken seyrediyorum onu. Sanki ona dokunmam yapılmaması gereken bir şeymiş gibi yaşamaya başladık. Bunların hepsi sırf çocuğumuz olmadığı için. Size bir şey itiraf edeyim mi artık çocuklardan da nefret ediyorum.
- Peki şöyle yapalım.
- Bugünlük bir şey yapmayalım artık.
- Sakinleştirici vermemi ister misiniz?
- Hayır yeterince allak bullak olan kafamı iyice uyuşturmak istemiyorum. Teşekkür ederim. Görüşmek üzere.
- Görüşmek üzere.