16 yaşındayken her şeyi bırakıp köyümüze yerleşmeye karar vermiştim. Annem arabayla okula bırakırken az daha kaza yapıyordu. Kendim için değil ama o an annemin yani bir an için öleceğini düşünmek beni çok korkutmuştu.
Ben de bu şehir yaşamında her saniye tehlike altındayız diye sabah karşı nisa ayı idi sanırım evi terk ettim. Önce ben gitmeliydim. Ailem de ne kadar mutlu olduğumu görünce arkamdan gelir diye düşündüm. Ne onlar geldi ne de köy hayatı tahmin ettiğim gibi çıktı.
İlk gün kaz istilasına uğradım. O günden beri ördekleri de kazları da sevmiyorum. Babaannem sabah ezanıyla uyandırıyordu. Zaten o uyandırmasa da öten horozları her sabah öldürmemek için kendimi zor tuttuğumdan uyanmak zorunda kalıyorum.
O yaşta bir hayvanı öldürmek ileride şiddete karşı duyarlı bir insan olmama neden olabilirdi. Sütün, yumurtanın taze olduğunu iddia eden babaannem her sabah önüme tezek kokan yiyecekler getiriyordu. Yeşili severdim ama her gün her gün görmekten o kadar bunalmıştım ki, doğadan nefret etmiştim. Bir hafta zor dayandım. Sonra annemler beni alıp apar topar götürdü.
Bir haftada üç kilo vermiştim. Şimdi 35 yaşında bir kadınım. Yine her şeyi bırakıp kaçmak istiyorum. Her gün aynı şeyler. İçimdeki fırlama çocuk, istifa et deyip duruyor. Şöyle ufak bir dünya gezintisi. Daha çok kültür, tarih kokan yerler ama. İstanbul'da deniz de orman da var. Çok net göremeseniz de bazen kısa kaçamaklarla yaşamasını biliyorsunuz.
Ye Sev Dua Et filmiydi galiba. Julia Roberts'ın dünya turlaması gibi bir şeyler lazımdı bana. Evlensem mi ya da acaba? Bak onu hiç denemedim. Belki iyi gelebilir. Veya birkaç arkadaşımı alıp şöyle Duke Dumont - Ocean Drive tadında tatlı bir kaçamak? Kafamın içinde bir sürü yapmak istediğim şey ama cesaret sıfır! İnsan hep böyle kararsız mıdır?
Hem yalnızlıktan şikayet edip hem de kimseye katlanamamak gibi. Bir yanım özgür kız modunda canım nasıl isterse öyle olacak derken diğer yanım tek başıma ölmekten korkuyor. Belki de anneme benzemekten korkuyorumdur. Aslında köy hayatı diye evden kaçmadım ben. Yalan söyledim evet. Bu aralar yaptığım en iyi şey. Başkasına değil hayır.
Başkalarını yalan söyleyecek kadar değerli bulmuyorum. Ben kendime yalan söyleyip duruyorum. Yaşamayı katlanılır hale getiriyor iyi geliyor öyle. Babam bir gece, 16 yaşıma girdiğim geceydi evet. Kendini astı. Çıt sesi kadar kısa sürdü yanımızdan ayrılışı. Babamın bunu bana neden yaptığını hiç anlamadım. Sonra aklıma geldi.
Babam her yıl doğum günümü unuturdu. Sanırım aklına gelmemiş olacak. Şimdi bir kadının böyle bir anne figürüyle yaşıyor olması her kararında insanı sorgulatıyor. Korku salıyor içine. Hepsi "ama annem gibi olursam" tepkisiyle karşılaşıyorum. Böyle kursağımdan dışarı fırlıyor, dikiliyor karşıma. Uzun uzun anlatıyor, anlatıyor. Susmuyor. Bazen boğmak istiyorum ama görünmüyorum.
Görünse kesin delik deşik ederdim. Sonrası işte malum iki arada bir derede kendime ait fikirleri olan net bir insan olamayan bir profil çıkıyor ortaya. Aşık da olamıyor insan böyle olunca. Zaten gitgide takıntılı bir insan olma yolunda hızla ilerliyorum. Sürekli birleriyle buluşuyorum.
Ya gerizekalı buluyorum ya da hayal gücümü çalıştırıp "evde kesin böyle bir adamdır şöyle bir adamdır" diye herkesi kendimden soğutuyorum. Bu aralar kafamda farklı bir düşünce var. Öncekilere benzemiyor. Babam kendini astığında 42 yaşındaydı. Eğer 42 yaşına geldiğimde yani yedi sene sonra annem de ölmüş olursa babam gibi kendimi asmayı düşünüyorum.
Annemin ölmüş olduğunu varsayarsak eğer her günümü kısa videolar halinde 7 senelik sıkıcı bir yaşam öyküsü kaydedeceğim. Bunu kimsenin izlemeyeceğini izlese de sıkılıp ilk dakikasında kapatacağına adım kadar eminim. Ben de bu yüzden illa birilerinin izlemesi için yapmadığımdan önce denize atacağım, ardından kendimi asacağım.
Çocukken Sting - Shape Of My Heart şarkısını dinleyerek uyurdum. Artık müzik de dinleyemiyorum. Kim bilir müzik dinlemeyi bıraktığımdan kendimi bu kadar yalnız ve çaresiz hissediyorumdur belki. Ha adım mı? Adım Dila bu arada.
Dila güzel isim. Ne anlama geliyor hiç bilmiyorum. Sırf salakça bir anlamı vardır diye araştırmadım. Neyse ben LP - Lost On You dinleyip uyuyayım. Müzik dinlemeyi bırakmadım ki yine yalan söyledim sana.