Evinde akvaryumu olan insanları her zaman sıkıcı bulmuşumdur. Yalnızlık desen değil hayvan sevgisi desen hiç değil. Hani süs püs olsun, evde dekorasyon anlamında şekil olsun diyorsan o da mantıksız. Yani yeryüzünde hiçbir şey kalmadı da balık mı beslemeye karar verdin? Ben istiyorum ki açık denizlerde yüzsün onlar.
Nefes almalarını engellemeyelim istiyorum. Dili olsa akvuryumdan zıplayıp "itirazım var yaşamadan ölmeye" deyip atacak kendini camdan aşağı. Tabi nefesi ona yeterse. 30 yaşına girdiğimden beri ailemden arkadaşlarıma kadar beni baş göz etmeyen kalmadı. Hani bir laf vardı ya, Yaşar Kemal'in; "insan bir kişiye geç kalır. Sonra kimse için acele etmez" diye.
İşte benim halimde öyle. Sorgusuz süalsiz her gösterdikleri adamla tanıştım. En son olan adı Engin. İşte onun evinde devasa bir akvaryum vardı. Değişik biçimlerde bir sürü balık birbirine çarpmadan yüzmeye çalışıyor. Gökten inen kar mı sandın kendini?
Engin de güya sohbet açmak için balıkların cinsinden, huyundan suyundan bahsetmeye koyuldu. Bir yerden sonra dinlemedim zaten. Esneyerek bunu çok da belli ettiğimi düşünüyorum. Belgeseli ben evde de izliyorum diyemedim tabi. Lavaboya gidip yüzüme bir avuç dolusu su çarpttım. Şöyle bir kendime baktım da...
Uzun zamandır kendimi incelemediğimi fark ettim. Makyajıma pek önem vermemişim. Likidin biri fazla kaçmış. Dudaklarımdaki ruj kırmızı ama artık senelerdir ruj almadığımdan neredeyse rengi turuncuya dönmüş. Allık sürmeyi de unutmuşum. Saçlarım fazla uzamış, zayıflamışım da. Üzerimdeki elbise emanet gibi duruyor.
Kaç yıllık elbise tabi. Allah'tan eskilerin moda olduğu bir zamana denk geldi de hala iş görüyor. Sonra içeri geçtim. Engin'i inceledim. Yakışıklı adam aslında. Sevişir miyiz yoksa ikinci günden çok mu aceleci olur diye aklını okuyorum. Biraz gergin, belli uzun zamandır bir kadına elini sürmemiş.
Ama beni de pek canı çekmiyor. Çok sıradanım ona göre. O dişi kadınları sever. Biraz balık etli ama kalça göğüs net çıkık olacak onun için. Benim gibi sıska tipleri sevmez de işte payına bu düştüyse demek değerlendirmek istiyor belli ki.
Sonra televizyonun yanındaki fotoğrafı gözüme çarptı. Gençlik yıllarından, hemen hemen her erkeğin olduğu gibi onun da saçları uzunmuş. Parlıyor gözleri görüyorum. Bu fotoğrafı öylesine biri çekmemiş çok belli.
Sonra televizyonun yanındaki fotoğrafı gözüme çarptı. Gençlik yıllarından, hemen hemen her erkeğin olduğu gibi onun da saçları uzunmuş. Parlıyor gözleri görüyorum. Bu fotoğrafı öylesine biri çekmemiş çok belli.
- Kaç yaşındasın bu fotoğrafta?
- 22-23 sanırım.
- Kim çekti?
- Bir arkadaşım.
- Eski sevgilin yani.
- Eski eskide kaldı. Ne içersin? Alkollü alkolsüz? Aç mısın bu arada?
- Soğuk bira iyi gelir, çok sıcak evin. Bir şey yemeyeceğim, aç değilim.
İnsanların geçmişini biraz tırtıklarsanız mutlaka 'eski' olan birini bulursunuz. Ne kadar eskitebildiklerini kendileri de bilmez. Ben çoğu zaman böyle durumlarda uzun hikaye deyip konuyu kapatıyorum. İyi geliyor, mutlu ediyor beni. Aslında hiç uzun hikayem olmadı. Hani şey gibi çok seviğin bir romandaki kadın olmayı istemek. Keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları...
Böyle bir kadın olmayı istesem de yapamam galiba. Ben kaçan biriyim. Zoru görünce değil ama. Sevemeyeceğimi anladığımda, birilerinin hayatında kötü yer etme endişesinden. Zaman kıymetli.
Başkalarının zamanlarını benim için acı çekerek harcamalarını istemem. Ancak görüyorum ki herkes acı çekiyor bir şekilde. Ben kendimi boşuna kasmışım, hırpalamışım. İnsanlar acı çekmeyi gerçekten seviyor. Bana da başkalarının zihinlerinde kalan silik bir kadın olmak kalıyor.
- Al bakalım bira tam istediğin gibi buz buz.
- Eyvallah.
- Neden bitti?
- Öyle gerekti.
- Dünyanın en geçerli sebebine içelim o zaman.
- Benim de benzer bir hikayem vardı. Kısa sürdü ama. "Sen beni yaraladın. Ben halına dökülen kan için senden özür diledim" demiştim ona giderken. Babamın öldüğü gün Kireçburnu sahilinde yine elimde böyle buz gibi bir bira vardı, ağlıyordum. "Az kaysana" dedi bana ve ben aşık oldum. Aşk ne kadar anlık ama ayrılıklar nasıl da çatırdıya çatırdıya. Garip...
- Bu deneyimler hiç bitmeyecek değil mi? Yani bu acı geçmiyor. Hayat çok tuhaf. Az sonra ağlayacakmışın gibi sürekli. Hatta ağlasan rahatlayacaksın ama ağlayamıyorsun bir türlü. Yağdın yağacaksın gibi de yüreğin hep bulutlar bulutlar.
- Terlemeden sevişebiliriz istersen.
- Hem utangaç hem istekliyiz sanki ama yüreğinde biri varsa eğer başka birini koymaya kalkışma. Yürek kaldırmaz bu yükü. Omuzların çöker, hamallık yapma. O mesleğe ayıp, emek işi o. Emek vermeden olmaz, yapma.