27 Haziran 2016 Pazartesi

Kaybetme Korkusu

Bugün büyük gün, 2 aylık evliliğimi sonlandırıyorum. 6 yıllık birliktelik 2 ayda resmiyete dayanamadı. Neyse kurtulacağım artık bu esaretten. Özgürlüğün tadını çıkartacağım. Bir kere topuklu giyeceğim ya. Onun bodur boyundan yanımda ezik ezik durmasın diye senelerdir şöyle şık bir ayakkabım olamadı.

Çapkınlık yapacağım ben de. Aynı üniversite yıllarında olduğu gibi, ne güzeldi. Heriflerin paralarını yiye yiye ne beleş tatiller yapmıştım. O zaman daha güzeldim. Kızıldım mesela, daha inceydim. Belim yaprak gibiydi. Saçlarım kıvır kıvır daha sağlıklıydı.

O öküz sarışın beğendiğinden yıllardır çingene gibi dolaşıyorum. Artık kendimi yaşamak istiyorum. Bugün ikinci hayatımı kuracağım. Yeniden doğmuş gibi olacağım. Sorumluluk yok, akraba derdi yok, akşam yemek derdi yok. Keyfim ve kahyası belirleyecek bundan sonra yaşantımı.

- Efendim anne ya. Bir bitmedin yani. Yola çıktığımdan beri arıyorsun. Vardığımda arayacağım dedim sana. Geldim evet. Hah birazdan eski olacak damadın da geldi. Kapatıyorum sonra konuşuruz anne.

- Merhaba Nurdan. Hala boşanmakta kararlı mısın? Bak hala bir şansımız var.

- Dalga geçiyorsun herhalde. Serdar bunu konuştuk seninle. Lütfen mahkemede eşimi seviyorum filan yok boşanmak istemiyorum gibi laflar duymak istemiyorum. Lütfen!

- Peki Nurdan.

- Evet sanıklar siz misin? Anlaşmalı boşanmak istiyormuşsunuz. Kararınızdan emin misiniz?

- Evet evet eminiz hakim bey (Nurdan).

- Sen?

- Eminiz (Serdar)

- Buradan pek öyle görünmüyor. Neden boşanmak istiyorsunuz? Sen konuş önce.

- Bizim Serdar ile 6 senelik bir beraberliğimiz vardı. Evlenince bazı huyları değişir dedim. Seviyordum çünkü. Ancak sorumsuzluğundan bıktım usandım artık. Daha fazla çekmek istemiyorum (Nurdan).

- Sen konuş.

- Nurdan hanımın dediği gibi sorumsuzum (Serdar).

- Tek neden bu mu?

- Ben yalnızca kaybetmekten korktum. İki evlilik geçti başımdan. Nurdan genç ve güzel bir kadın. Ben ise 50 yaşlarının ortalarındayım. Öğrenci öğretmen ilişkisiydi bizimkisi. Onun gibi kariyerine çok önem veren küçük bir kızın benim mesleki hayatımdan etkilenmesi normal. Ama zaman yerinde durmuyor tabi.

Nurdan tüm istediklerini yerine getirdi. Benim desteğim olmadan da yapardı eminim. Şöyle bir başını kaldırdı artık. Kariyerinde istediği zirvede. Yaşıtları eğlenirken o hem çalıştı hem de benim yanımda sadece bana baktı, beni tanıdı. Şimdi kanatlanması lazım. Önce kafesinden çıkacak. Benden kurtulması lazım.

Bu süre zarfında da daha doğrusu kanatlanacağını anladığımdan beri evimizi işkence bahçesine çevirdim. Attığı adımdan "neden kırmızı flar?" dediğimi bile hatırlıyorum. Evet karımı seviyorum. Ama bunun bir anlamı yok ki. Anlaşmalı boşanma olursa tek celsede ayrılırmışız. Nurdan benden gitti hakim bey, bundan sonrasının bir önemi yok. Ben de boşanmak istiyorum... (Serdar)

- Serdar sen iyi birisin. Hakim yoksa boşamayacaktı neredeyse. Bu kadar sevmene rağmen bu anlayışın... Biliyor musun yine hayran bıraktın kendine. Hayatım boyunca en büyük hayran olduğum adam kalacaksın (Nurdan).

- Füruğ Ferruhzad idi sanırım, "Ölen bir kuş, uçuşu unutmamayı öğütledi bana." Kendine güzel bak.

5 Haziran 2016 Pazar

Kimse Beni Sevmiyor Doktor

İnsanlara 'hayır' diyemiyorum doktor bey. Bu durum insana kendini karaktersiz gibi hissettiriyor. Kendimi sürekli ait olmadığım yerlerde, içine girmek istemediğim sohbetlerin içerisinde buluyorum. Tam olarak neden bahsettiklerini de anlamıyorum. 

Başım ağrıyor bazen. Boğazımda tam böyle kursağımda bir kusma hissi. Ne bileyim dünya mı bana dar ben mi çok küçüğüm kaybolup duruyorum hiçbir fikrim yok. Bu huy fikirsiz yaptı beni doktor bey. Gün geçtikçe daha da amaçsız oluyorum. Bazen sadece kafamı sallıyorum ki katıldığımı anlasınlar. Bunların hepsini arkadaşlarım olsun diye yapıyorum evet. 

Yalnızlıktan çok korkuyorum. Yalnız ölmek istemiyorum. Üstesinden zor kalkacağım bir derdim olur da çözemezsem diye kuruyorum. Eğer arkadaşlarım varsa etrafımda kesin dinlerler, akıl verirler ne bileyim eğlendirip unuttururlar diye düşünüyorum. Kafamın içi çamur gibi. Ne üzerinde yol alınır ne de toparlanıp heykel yapılır. 

Kırılmış vazo kadar da darmadağın değilim aslında. Ama ama ama bir şeylerin kararı ben de vermek istiyorum. Arada 'hayır' demek, ya da biri de bana danışsın istiyorum. Söylediklerime değer verilsin istiyorum. Bu kıymetim olsun şu hayatta. Ama korkuyorum doktor bey. Hayır dersem insanlar benden uzaklaşacak, sevmeyecekler diye üzülüyorum. 

Evet bir de herkes beni sevsin istiyorum. Ben gelmediğimde kimse buluşmasın, önce bana sorulsun istiyorum. Yönetmek istiyorum çevremi. Denedim de he. Bir keresinde bizim tayfayla görüştük. Bir mevzu açıldı. Dedim, "Oraya gidene kadar Kabataş'tan aktarma yapsak..." cümlemi bitirmeden Sinem lafı ağzıma tıkadı. 

Hem de öyle lafla filan değil. Bir bakışı vardı görecen, kendimi bok gibi hissettim. Omzum düştü, hafif gözlerim dolar gibi oldu ama hemen toparladım. İyicene ezik durmak istemedim karşılarında. Tüm bunların sebebini şişmanlığımda aradım. Yanlarında zaten yemek yemiyorum. Hatta yemek yiyemediğim için eve gelince açlıktan daha çok yiyiyorum. 

Hani güzel olsam, şöyle fıstık gibi belki diyorum o zaman... En azından erkekler değer verirdi bana. Kızları da 'fesatlar' diye görmezden gelebilirdim. Çocukken de böyle idi hayatım. Aralarına almazlardı beni. O zamanlar ağlaktım. Hemen anneme söyler, o da çocukların annelerine beni derdi. 

Rica minnet, 'çocuk üzülüyor, pasif olacak ilerde korkuyorum'deyince çocuklar somurta somurta aralarına alırlardı beni. Hiç sevilmezdim. O kadar da çok belli ederlerdi ki, çocuk aklından mı bilemiyorum o vakitler takmazdım kafama. Şimdi çok takıyorum. Sadece kendi arkadaş grubumda değil iş çevremde de durum böyle. Şirket yemeklerine çağırmıyorlar beni hiç. 

Giyim tarzımdan diye düşündüm bir keresinde. Gittim alışveriş yaptım, tonla para verdim kıyafetlere. Hala borcunu ödediğim elbiselerim var. Kızın teki tuvalette şöyle bir baktı, öyle bir yandan yandan kıs kıs gülüşü vardı ki oracıkta boğacaktım orospuyu. Tuvaletler zor zamanlarda iyi oluyor. Ağladım ağladım rahatladım. Eve gidince de bir kutu Nutella'yı gömünce kendime geldim. 

Sanırım  bu hayatta beni en çok mutlu eden şey yemek yemek. Kedimi bile kendime benzettim. Beni bari o sevsin sırf diye kedi aldım. Şiştikçe şişti. Aynı domuza benziyor. Hareket edemediğinden değil beni sevmek kendini bile sevdirmiyor. Kedisin sen az kaprisli ol, mırın kırın et yok. Sümüklü böcek gibi bir yerden bir yere iki gün sonra varıyor. 

Eskiden İngilizce kursuna gidiyordum. Hocamız "konuşma konusunda utangaçlık yapıyorsanız için. Sarhoş olun kendinizi sokağa atın. İlk gördüğünüz turist ile konuşun. Ondan sonra öyle çok rahatlayacaksınız ki, bu fobinizi hemen atacaksınız" demişti. Ben de bu acizliğimi aynen bu şekilde çözmeye çalıştım. İçimdeki azgın kadınla o gün tanışmıştım. 

Barda tuvalete giden bir çocuğun arkasından gidip kapıyı üzerimize kitledim. Sonra resmen saldırdım herife. Çocuk sevgilisiyle gelmiş. "Ne yapıyorsun manyak, kız arkadaşım yukarıda" deyip kaktırdı beni. Hayatımda bu kadar rezil olduğumu hatırlamıyorum. O an ayılmıştım. Hemen taksi çevirip eve gittim. Son ses müzik açtım. Teoman çalıyordu:

"Öyle büyük ki inan doktor içimdeki boşluğum
Ne koyarsam koyayım hiç dolmuyor
Eğer böyle yaşarsam hep aynı acıyı
Bu sıcaklar bile beni donduruyor
Kör bir dilenci vücudunda sigara yanıklarıyla
İlkbahardan bana bahsediyor sardunyalar açıyor diyor
Ama ben görmeyeceğim ve sizin gibi sevinmeyeceğim
Bekleme salonunda günü geçmiş dergiler
Saçım başım dağılmış sanki bana benzerler
Doktor doktor insanlar hiç bilmiyor
Doktor doktor insanlar hiç duymuyor
Doktor doktor insanlar hissetmiyor
Doktor doktor kimse beni sevmiyor
Gerginsin rahatla dedi çabucak soyunurken kadın
Paramı ver yeter hiç fark etmez adın
Soyunmana gerek yok bana bir kaç tatlı söz lazım
Uyuyana kadar kal yeter bitmiş uyku haplarım
Doktor doktor insanlar hiç bilmiyor
Doktor doktor insanlar hiç duymuyor
Doktor doktor insanlar hissetmiyor
Doktor doktor kimse beni sevmiyor..."