13 Nisan 2014 Pazar

Bu evrende bir tozsun, mutlu ol!

"Herkesin günahı boynuna öyle bir adım atarsın, yenilmeden gelirsin oyuna anlarsın. Peki sorun bakalım bana pişman mıyım?" Mevsim yaz en sevdiğim grup "Duman" ve son ses arabamda Esra ile buluşmaya gidiyorum. Elimde hiç eksik etmediğim biram. 

Alkol, kadınlarla görüşmem de bana yardımcı olan en sevdiğim dostlarımdan. Pisliğin tekiyim ama neredeyse 30'uma gelecek yaşımda dahi utangaçlığımı  atabilmiş değilim. Huy işte benciliğimin üstesinden nasıl gelemiyorsan bu salak saçması huyumdan da vazgeçemiyorum. 

Esra ile henüz yeni tanıştık. İş yerinden arkadaşla birden Taksim'e gitmeye karar verdik. Adamla çok da samimi değilim. Hatta benden nefret ettiğine kalıbımı basarım. Sorsan nedenini o da bilmiyor. Çünkü beni tanımıyor. Tanımasına fırsat vermek için bilerek dışarı çıkmak istedim. O da atladı tabi, eee nefret ettiği bir adamla dışarı çıkıp bilgiyle baş başa ezmeyi kim istemez. İşte yanlış adama denk gelmeseydi keşke.

Benim gibi alkolün vücudunda kandan daha önemli olan bir adam için bu çok tehlikeli. Önce içiririm, sonra sarhoş olur, ardından bir kız arkadaşı çağırırım. Bir de kıza asılıp ertesi gün suratıma bakmaya korkan, bana yaranmaya çalışan adam oldu mu deymeyin eğlenceme. 

Aslında hayatta eğlenecek çok şeyim var. Hani mutsuzluğumu böyle ufak şeylerle gidermeye çalışan bir adam değilim. Aksine bunları bir yemeğe acı koymak gibi düşünüyorum. Hayatım güzel olabilir fakat daha da tatlandırmak benim elimde. Neyse başladık içmeye ben anlatıyorum o gülüyor. "Abii nasıl yaniii, eee sonra ne oldu kızla." Garibim hayatıma o kadar imrendi ki üzüldüm ya sonra adama. Bilseydim diyeceğim de yine yapardım ama akşam planım yoktu. Bencillik her şey! Eve gidip karımla günün nasıl geçti muhabbetini yapacak modumda değilim şimdi.

Neyse bir hatun geldi bara. Kadını arkadan görüyoruz. Geyik sohbeti işte, "sence bu fıstığın kalçası kaç beden?" dedim. Öyle kaldı. 100- 90 derken, ben de salladım bir şeyler iddaaya girdik. Bayılırım rekabate kazanamazsam adama içkileri ben ısmarlayacağım. Benden az maaş alsa iddaya yine girerdim ama kazanmak yeterdi. Para harcatmazdım gecenin sonunda. Maaşı hakkında net bilgim olmasa da altındaki arabadan lüks düşkünü biri olması benim böyle davranmama bir sebep. Gittim kızın yanına utanmadan sordum. 

- İlk defa kalçasından baktığım bir kadının yüzünün daha güzel olduğunu gördüm. Sadece merak ölçüsünü sorsam kabalık mı etmiş olurum?

Bozulur gibi oldu ama hiç öyle değil. Gözlerinde biraz mahçupluk biraz seksi bir gülümsemeyle. Neden merak ettiğimi sordu. Hoş tokat atsa da umurumda değil de iddaadan olacağım ona üzülürdüm. Kızılımsı saçlarına inat bembeyaz yüzü, incecik dudakları, çekik ela gözlerine işlenen uzun kirpikleriyle "hassiktir" olduğumu hatırlıyorum. 95'mış kalçasının ölçüsü. Biraz sohbet etmeye başladık. Yanındaki arkadaşına da bizim elemanı ayarladık. Sonrası malum, ölçüyü bu kadar merak edince görmemek olmaz. 

- Esra sen 95 dedin ama ben inanmıyorum.

- Aaa nedenmiş, hımm dokun o zaman anlarsın. Şimdi ölçek filan mı bulayım gecenin bu saatinde

- Yok da yani görmeden emin olamıyorum. Sana güvenmek istiyorum ama bir yanımda gerçeklerle yüzleşme telaşında

Öyle bir kahkaha attı ki. İncecik dudakları adeta yok olmuştu. Ayık olsam beğenmeyebilirdim o sırada onu. Ama doğru söylemiş galiba ya da ne bileyim benim işime öyle geldi. İddaayı kazanmışım, hatunu kapmışım, keyif gıcır. Bu üçüncü buluşmamız. Kadınlarla yatmazsam uzun süre görüşebilirim. Yalnız yattığım kadınla en fazla 3 kez görüşürüm. 

Aynı kadınla uzun süre takılmak pek sevdiğim mevzular değil. Ben kapımın önündeki aynı kilime bile her gün basmaktan sıkılan biriyim. Onlarda kalıcı izler bırakmayı seviyorum ama. Unutulmayan erkek olmayı arzu eden biriyim. Nitekim de hep öyle oldu. Çünkü onları onlardan çok düşündüm, tanıdım, kokladım, sevdiği kelimeleri öğrendim, neresinden zevk alırlar onları çözdüm. İşte bu kadar! Arada şaftımızı kaydıran oldu tabi, hepsi şeytan da hem güzel hem şeytanlarsa işiniz zor.

Öyle güzellik takıntım yok sadece güzele zaafım var. Ancak bu demek değil ki çirkin sevmem. Ben kadınların mutlu olmasını istiyorum. Çirkin bir kadını dünyanın en güzel varlığı gibi hissettirmek beni mutlu ediyor. Mesela hayatımda o kadar görüştüğüm kadın olmasına rağmen hiçbirisinin adını unutmam. Hepsine 'aşkım', 'canım' taktikleri uygulayıp adını unuttuğumu belli etmeme numaraları bana göre değil. Bunlar hayatın o kadar da boktan olmadığının kanıtı. Boktan tarafında aşk var. 

Aşka saygım var ama sevgili olma durumlarına değil. Çünkü onlar aşk değil. Aşk kavuşunca 'aşk' olmaz. Öyle bir hayat yok. Şimdiki ilişkilerde her zaman biri daha çok seviyor. Aşkta her iki tarafta aynı tutku ve körlükle sever. Yıpranırsın yıpratırsın. O yüzden bir hatunu severken sevgilisinin olup olmadığı umurumda olmaz. 

Yaşadığı şey zaten aşk olsa benim yanımda ne işi var. İnsanları iyi analiz ederim. Bazen aralarında bir şeyler geçen insanlara bakarım. Gözlerindeki etkilenme hallerine hemen müdahale ederim. Evet sinsice ama o kadına ben dokunmak istiyorum. Hayalini kurduğum olayın başkasının vücudundan gerçekleşmesi beni deli eder. Evet demiştim bencilim, utangaç olmadığım zamanlar da çok tehlikeliyim. Ama bir tarafım da şefkat yosunudur. 

Yalnızca kadınlar değil insanları korumak gibi UNESCO Dünya Kültür Mirası'na dahi edilecek insan tipindeyim. Komik ama öyle. Hem banane yani umurumda değil derim hem de haksızlık gördüğüm ya da korunmasına ihtiyacı olan birini fark ettiğim anda kanatlarım belirir bir anda yüreğimde. Hele ki ağlayan kadınlar yok mu ah. O rimelleri akan kadınlar. Ne kadar da yalınlar.

"Makyajının farı akıyor, herkesleşiyorsun" lafı ne boktan. O makyaj aktığı anda sadece kendi olan biri vardır karşında. Belki aldatmış seni, belki hayatına girdiğinden beri yalandan başka bir şey vermemiş sana. Nedeni ne olursa olsun. Ağlıyor ya öyle usulca, evsiz yağmurda ıslanan kedi yavrusu gibi ah ben bunu korumayım da kimi koruyayım. Yaradan özenmiş bözenmiş güzel bir yüz, nefis bir vücut vermiş. Ben ağlatır mıyım hiç seni

Tabi bu korumanın bazı zararları da var. Bir insan sizin tarafından kendini korunmaya değer görüyorsa size güveniyor demektir. Güvenmek için de sana içini akıtması lazım. Kişiye göre değişir elbet, bazen neden güvendiğini sen de bilemezsin sadece ihtiyacın vardır o kadar. Hayatımdakileri "birkaç dostum" ve "diğerleri" diye ayırdım. 

"Diğer" kısımdakiler benim için gerçekten problemli. İnsanlara güven verdikçe dökülüyorlar. Önce güzel geliyor ama o kadar çok insanın sırrı, derdi, şikayeti derken ortamda herkesin ne bok olduğunu bilmek ama kılıfına göre davranmak ağır geliyor. 

Komik olan ne biliyor musun? O kadar şey anlatıyorlar, eğlendiriyorum. Kimse de demiyor ki senin derdin ne diye. Olduğundan ya da ihtiyaç duyduğumdan değil. Yahu bu daha komik olacak ama ben o kadar bencilken insanların bana yaptıkları bu bencilce davranışlar sinirimi bozuyor. Al buradan yak bir bencillik daha. Ben yaparken iyi başkası yapınca bozul. Neyse ki bozulmak, alınmak tabiatıma aykırı olduğu için uzun süreli etkilerini ruhumda hissetmiyorum.

Bir de karım var. 2 yıl oldu evleneli. Hala nasıl dayanıyoruz birbirimize anlamak zor. Çok zor biri değil aslında hatta daha zor olan benim. Hayatıma ilişkilerime bu denli katlanan bir kadın bulmak pek kolay değil. Aşıktır belki de ne bileyim, hiç sorgulamadım. Ama bence tipik kadın davranışı. Kadınlar hakkında bize öğretilen 'kadın dediğin nazlı olur' lafı aslında düpedüz palavra. Gerçek kadın kazanmayı sever. Hele yaptığı hataları en çekici biçimde yapanlar yok mu. Onlar var ya onlar hayatını mundar eder. Eşimi seviyorum, onun kadar değil ama seviyorum.

Aile kurmayı hep istedim bundan da pişman değilim. Ne kadar saçma sapan (ki bana göre gayet eğlenceli) hayatım olsa da bir bebekten katil olma anlayışı gibi ben de böyle dünyaya gelmedim. Herkesin bazı hallere gelmesinin (uç hallerden bahsediyorum) bir oluş evresi vardır. Bunlar genelde bir şeylerin özlemi, ulaşamama, belki imrenme tarzı duygulardan ötürüdür. Çok sıkı bir şekilde büyütüldüm. Namaz kıldığımı filan hatırlıyorum düşün. Birden ertesi gün bu hale geldim gibi bir tarih veremesem de sanırım hani çocuklarının doğumunu bilmeyen annelerin "kirazlar çıkmıştı" tabiri gibi benim de bencilliğin en üst evresini yaşadığım bir andan sonra işte böyle oldu.

Bir laf vardır. "Hayatın sıkıcı filan olduğu yok sizi paranız bitmiş." Ben parası olmayanı da eğlendiririm. Para ne ki, kazandıkça kazanıyorsun bir bakıyorsun yok oluyor bu dünyada güzel öbür dünyada hiç bir kıymeti yok. Bu şekilde yanar döner bir varlığın eğlencemden olmasına izin veremem. 

Ben mutluysam etrafımdaki herkes mutlu olmak zorunda. Ama vakti zamanı ama değil ama ahlaklı ama şerefsizce. Sonuç odaklı çalışırım ben. İşimde de böyle özel hayatımda da. "Bu kadar yaptın ettin de benim bu işten kârım ne?" diyen ticaret adamları gibi gün sonunda mutluysak bir gün daha gülümseyerek geçen zamanın keyfiyle uyumak lazım. 

Ya da şarkıdaki gibi; derdini al da gel haydi gel içelim, bu evrende bir tozsun tarih seni unutsun haydi gel içelim...