16 Mart 2014 Pazar

Çok iyi birine benziyordu, belli ki hiç kırılmamıştı...

Bazen kim olduğumu unutuyorum. O kadar kötü olabiliyorum ki, sanki bu karakterle, bu yaşla doğmuş gibiyim. Hani "bir bebekten katil yaratmak" deyimi vardır ya. O katili ben mi yarattım, yarattılar mı hiç bilmiyorum. Güzel olan her şeyi seviyorum. Çiçekten sanata kadar uzun bir yolu var bunun. 

"Hayatı seviyor musun?" diye sorsan aşk gibi bir şey benim için yaşam. Evet nefret ediyorum ama bu sanıyor musun sevgisizlikten. İnsan aşık olduğu birisine ancak kin, nefret besler. Bu uç bir noktadır. Sonrası "alışkanlık"tır. Asla unutmak değil. "Ben onu unuttum" diye kurulan bir cümle yalandan başka bir şey değil. İnsan insanı unutur mu hiç? Hırsızlık, cinayet vakalarında bile suçluyu bulmanın en kolay yolu parmak izidir. Herkes iz bırakır insanın hayatında. Gülüşü, bakışı, sevişi... Hiç sevmediğin bir insanın bile seni sevişini unutmazsın. 

Hatıralar belli bir noktadan sonra güzeldir. Seni sana anlatır. Nasıl olgunlaştığın hafızanda saklıdır. Bana hep şarkılarda olur bu. Filmlerde çok rastlayamadım çünkü orada bir hayat var. Bazı kısımları uysa da bir filmde o güzel sanat eserinin bütünlüğünü bozmamak için sadece karakterlerin yaşamlarına ortak olmaya çalışırım. Ama şarkılar başkadır. Bazılarının sözleri anlamsız gelir ama tınıları birini hatırlatmaya yeter. Yaşadığım bir yaz aşkından bahsetmiyorum. Orada çalan şarkıdaki eğlendiğimiz en mutlu gece değil demek istediğim. Sadece dinlediğim müziklerde kendimi bulunca vicdanımı rahatlatma hissi o kadar. "Demek benden boku da var" ya da "yalnız değilim" halleri.

Sabah koşusuna çıktım her zaman ki gibi. Kötü olmanın en tabi şartıdır bu. Kötülük güzeldir, kötü olmak için güzel olmak gerekir. Çirkin bir insan sadece üzülür. Zaten bir kadın olarak dünyaya geldiğim için hamurumda varken bir yoğurmaktan mı çekinmeyeceğim. İsraftır yahu! Koşarken radyo dinlemeyi severim. Bir şeyler keşfedip eve gidince "bu hangi şarkıydı?" diye anlamsız çabalarım vardır. Bu uğraşımı bir yaşam tarzı haline getirsem kim bilir kim olurdum. Nil Karaibrahimgil miydi neydi? Hatırlamaya çalışıyorum sözlerini

"Sen beni hiç boşuna kalbinin oralara koyma, kollarına beni sarma, kalamam oralarda
Sen de gül eğlen öyle acıklı konuşma, hayat ne ki sonuçta? Anlık bir buluşma
Ben de böyleyim, hep de böyleydim.
Geçmişe gitmem küsüm gözyaşlarıyla
Daha güçlüyüm ben hatalarımla
Beni kendi yoluna çağırma benim yolum başka, gittiğim yer başka, yokuşlarım başka
Karanlıkta yanabilirim, boşlukta durabilirim
Düşmem ben kanatlarım var ruhumda
Geldiğim gibi gidebilirim, aşktan vazgeçebilirim zincir yokki benim boynumda"

Önce melodisi güzel geldi, sonra durdum, düşünmeye başladım. Ne kadar da bana benziyordu. Belki bu cümleyi milyonlarca kişi kurabilir ama gerçekten bana benziyordu. Ruhumda kanatlarım var mı bilmiyorum ama vardı eminim. İnsana umut veren bir iyiliğim vardı benim. Birazcık da saflık aslında. Çok düştüm, çok kanadı dizlerim ama insan her düştüğünde daha çok güçlenir ya ben daha da iyi biri oluyordum. 

Kötülüğü, kini, çirkini kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Yorucuydu aslında, çok ağlardım mesela. Şimdi o duyguyu yaşamayalı seneler oldu. Üzülemiyorum bile, insanların yaşadıkları acılar bana komik geliyor.

Aşıkmış, çok seviyormuş, nasıl yalan söylermişim, hiç mi canım yanmamış, utanmıyor muymuşum aldatmaya. İnsanlar ve dertleri... Yılda sadece bir rakam veriyorlar o yılı yaşamam için sonra bir daha ne 20 olabiliyorum ne 30. Neden başkalarını düşünerek yaşayayım ki? Ben iyi bir insanken bana sordular mı? Gözyaşımı temizleyip 'geçer' diyen bile olmazken hayatımın bir dönemine denk gelip 3 - 4 aylık ya da senelik bir zaman diliminde tanıdığım biri için neden yani? Karşımda ağlayanları görünce hep aynı nakaratlar geliyor aklıma. 

Hiç bir katliamın ortasında kaldın mı? Cehennemi yaşarken tattın mı? 2 yaşındaki bir çocuğun diri diri yakılışına şahit oldun mu? Ailen gözünün önünde öldürüldü mü? Tecavüze uğradın mı? Baban seni hiç taciz etti mi mesela? Babanın eve gelişini bira şişelerinin seslerinden anneni dövmeye kadar geçen süreçte idrak edebildin mi? Doğuştan şeker hastası oldun mu hiç? Bir çocuğun hiç çikolata yemeden büyümesini bilir misin? Aç yattın mı geceleri? Aç kaldığın ya da üşüdüğün için uyumak zorunda kaldın mı? Üşüyerek ölen bir bebeğin olmuş muydu? İpek gibi saçları olan kızının daha 5 yaşında kansere yakalanıp nasıl eridiğine şahit oldun mu? Koşmak senin için hayatının en büyük zevkiyken bir gün bacaklarını kaybetmek zorunda kaldın mı? Anaokuluna giden bir çocuğun ilk öğrendiği şeyler renk tanımları iken kör olarak doğan bir çocuğun oldu mu? Ya da küçük yaşta aileni kaybettin mi? Daha kendini bilmezken eksik yaşatılmak zorunda kaldın mı?

Hayır katı değilim ben, sadece gerçekçiyim ve eğlenmeyi seviyorum, kendimi seviyorum. Bencil de olunca kimse umurumda olmuyor. Benim eğlenmem, kendimi sevmem senin üzülmenden geçiyorsa acımıyorum, düşünmüyorum o kadar. Sen de kendini sev, bunu kendine yapma. Öyle öğretmediler mi bize? Her koyun kendi bacağından asılmıyor muydu? Bu kadar yazdığım acıların hiçbirisi sende yoksa ve sen ısrarla kendine zarar verilmesine katlanıyorsan bu benim sorunum değil. Çok iyi insan tanıdım evet hatta yüreği yüzüne vuran unutulmayacak, özlenecek yüzler gördüm. O yüzlere hep üzüldüm ben.

Çok iyi birine benziyordu. Belli ki hiç kırılmamıştı. Kırılmamış ise temizdi. Öğrenecek miydi bir gün? Kaldırabilecek miydi çirkinliği? Kırıldıkça insan sorumsuz olur. Bundan sonraki yapacağı hiçbir hareketten kendisini sorumlu tutmaz. Bu da büyük bir güç ve cesaret gerektirir. Düşmanı dostundan fazla olan bir hayatta kendine dürüst olursan en yakın dostun yine kendin olur. Böyle bir insan yarattım ben. Kafamı kaldırıyorum gökyüzü mavi, hava aydınlık henüz gündüz. Gece olunca hava karanlık ve tepede yıldızlar olacak. Ben o karanlığım, yıldızlar umut verir karanlığa. Ben o yıldızlarımı söndürdüm. Ümit etmediğim bir yaşamla ölümüne dek öylece yaşıyorum...